21 Aralık 2013 Cumartesi

Missstiffany ile...karşı pencere!

Hayat zor.
Hepimiz için, her haliyle zor.
Ne var ki “bazılarımız” için iki kat daha zor.
Misal “öteki”ysen.
Çizilen kalıbın dışına milim uzat bakalım kafanı.
Ne oluyor?
O meşhum “kelle koltukta” deyimi asıl manasını o zaman buluyor.
İster inanın, ister inanmayın.
İstediğiniz kadar karşı çıkın, ya da görmezden gelin.
Böyle bi gerçek var hayatımızda.
Evrensel ahlak yasası denilen şeye riayet etmiyorsanız, onların çizdiği yoldan gitmiyorsanız, çobanın kavalına kulak tıkıyorsanız, güdülmeye itiraz ediyorsanız, herkesin kravat taktığı yerde gömleğinizin üstten iki düğmesi açıksa, herkes hazır ol komutuna uyarken, siz sol ayağınızı sağ ayağınızın biraz önüne çıkarttıysanız…

Yandınız.

Nasıl, ne şekilde olduğunun da bi önemi yok.
Bi şekilde onların dairesinin içinde “çıkıntı” oluyorsunuz.
Ayrık otu muamelesi görüyorsunuz.
Onlar için tehlike arz ediyorsunuz.
Mızıkçı hatta “eylem-kırıcı”sınız.

Hadi ordan! Diyorum hepsine.
Kusura bakmayın ama; halt ediyorsunuz.
Burası dünya.
Yok öyle “başka bi dünya”
Burası hepimizin evi.
Hepimiz tuvaletimizi burada yapıcaz.
Hepimiz kendimizi burada temizliycez.
Burada arınıcaz.
Hepimiz burada ağaç dikecek, hep birlikte gölgesinde serinliycez…
Hepimiz şahane bir halının eşsiz desenleriyiz.

Ve sen gelip, benim çizdiğim deseni karalamaya çalıştığında, beni değil, kendini karalıycaksın aslında.
Yalnızca anlaman biraz zaman alacak.
Ama olacak.
Bu maçı alıcaz!
Başka yolu yok.  J

Aşağıda okuyacağınız bir transeksüelin hikayesi.
Kendi gerçeğini yaşayamayan, saklanmak zorunda kalan, kendi bedeninin ve duygu dünyasının keyfini  hür iradesiyle süremeyen gencecik bir üniversite öğrencisinin hikayesi.
İstediğin kadar kafanı kuma göm.
İstediğin kadar aşağılamaya ya da görmezden gelmeye çalış.
O var!
Hep var olması dileğimle…

  Missstiffany. Neden üç “s” li? J

Aaslında Miss Tiffany olarak ele alırsak bir trans güzellik yarışmasının adı. E bende de güzellik kompleksi var, fakat bu s'ler karışacak bunu biliyorum. O sıralar yalan dünya'da nurhayatın bir repliği geldi aklıma. 3S kuralından bahsediyordu. Ona da istinaden ben 3's' li olmayı seçtim... Hatta buna istinaden bir yazı bile yazmıştım.http://missstiffany.blogspot.com/2013/07/bneden-3sliyimbmerak-
etmis.html
     Kaç yaşındasınız?

 - 20.  Ay gençliğimin başındayım ama genç kızlığımı yaşayamıyorum burada.

    Üniversite öğrencisisiniz bildiğim kadarıyla. Ne okuyorsunuz? 

 -Trans olduğumdan ötürü bu soruya cevap versem kendimi ifşa etmiş olurum. Nokta atışı yaparmış gibi :( gizlilik konusunda baya takıntılıyım da..

 Tercih diyenler var, eğilim diyenler var, tamamen doğuştan geldiğini iddia edenler var.  Sizin cinsel kimliğinizde belirleyici olan bunların hangisi sizce? Transeksüellik sizin tercih edeceğiniz bişey miydi? Hele ki böyle bi toplumda.

-Aslında doğuştan ama sizin bu duyguları ne zaman anlamlandırabileceğinizle alakalı olarak sonradan olmaymış veya tercihmiş gibi anlaşılabiliyor.


Bilinçli olarak kadınlardan değil de erkeklerden hoşlandığınızı ilk hissettiğiniz zamana gitsek…nasıl bir süreçti. Kendinizden korkup kaçtınız mı ilk etapta. O ilk yüzleşme anınızın duygusunu anlatır mısınız biraz?

- Ayol diyordum küçükken :D tamamen adım kız'a çıkmıştı ama rencide eder gibi söylüyorlardı. Ya bir de inkar edicem ama bir yandan da kız olarak nitelendirilmek beni içten içe mutlu ediyordu. Karşı koyamadığımdan kendime kızdığım oldu. Hayır kendimi kabullendim fakat dış dünyadan da bunu saklamamın gerektiği bilincindeydim. "düzelmek(!)" için üniversite çağını beklediğimi, öncesinin erken olduğunu ya da derslerimi etkileyeceğini söyleyerek milleti kandırırdım.

İlk kiminle paylaştınız peki ve o an paylaştığınız o insanın gözlerinde ne gördünüz?

Paylaşmadım ki :) bir ara şakayla karışık söyler gibi oldum anneme, o gerizekalı da kendini erkeklere mi kullandırmak istiyorsun demişti. Ne güzel ben senle gururlanırken niye yüzümü öne eğmek istiyorsun
dedi. Ki etrafta parmakla gösterilen örnek bir yaşam biçimiyimdir. Sürekli olarak pohpohlanırım böyle ahahahaha egom benden daha büyüktür hatta.

Nasıl bir ailede yaşıyorsunuz?

-Babam ve annem ayrı. Baba tarafıyla üniversite masraflarım için zoraki olarak görüşüyorum. Dedem(baba tarafı) beni erkek doğduğum için ayrıca sevdiğini söylemişti. Öğğğğkk.. Penisimi yollayacağım onlara, baksınlar kavanoz içinde. Beni rahat bırakmayıp seviyormuş numarası yapıyorlarsa sırf erkek zannettikleri içindir.


Yaşadığınız zorlukları tahmin ederek soruyorum bu soruyu. Çok sert duvarlara çarptığınızda, canınız çok yandığında kendi içinizde gel-git yaşıyor musunuz hala? Bastırmaya çalışmak ya da ne bileyim “ Lanet olsun, kendi içimde boğulup kalayım, bunlarla baş edilmez” gibi iç isyanlar yaşıyor musunuz? Oluyorsa o ayaklanmaları  nasıl bastırıyorsunuz?

-Oluyor valla olmaz mı :) bazen gey bir erkek olmanın nispeten daha
kolay olduğunu da düşünüyorum. Aaaah anamın karnından erkek olarak doğaydım ahahahahh(burada ironi yapıyorum) müzik dinliyorum, yalnız kalıyorum, vitrindeki kıyafetleri kombinleyip kendi üzerimde hayal ediyorum. Bana hanfendi diyen bir dünyanın hayalini kuruyorum falan. Ay keşke erkek olaydım tüh görüyon mu ehehehehh esprisi de beni oldukça güldürüyor. 


    Eşcinsel arkadaşlarım var; ama bir transeksüel arkadaşım hiç olmadı bugüne kadar. Çok avam bir soru gibi gelebilir ama inanın aradaki farkları hala bilmeyenler mutlaka ki var. Trans ne demek? Travesti ne demek?

 -Ay kesinlikle var canım bizi eşcinsel zannedenler de var.Eşcinsellik farklı bir şey. Trans diyorlar travesti ve
transseksüelliği tek çatı altında mı ne topluyorlarmış aktivistler :)transvestizm karşı cinsin kıyafetine ve kılığına bürünerek o rolden haz almaktır ki bu kişilere ameliyat falan hiç işe yaramaz hatta pişman olabilirler. Transseksüel ise benim, cinsiyetimle bedensel açıdan fizyolojimde sahip olduğum cinsiyetin uyuşmaması. Ya da
toplumsal cinsiyet normlarına uymakta aşırı güçlük.

  Peki siz ameliyat olmayı düşünüyor musunuz bi gün? Kendinizi tam olarak nasıl bir bedende hayal ediyorsunuz? Daha bugün blogunuzda epilasyon imtihanınızı okudum J 

-Aslında bakarsan deli gibi korkuyorum ameliyattan. Ya ben epilasyondan da korkuyodum da yine ucuz atlattım hani. Ben daha çok doğallığı seven biriyim. Mesela arjantin ve tayvanda sadece bir dilekçe ile nüfus kayıtlarınızda cinsiyetinizi düzeltebiliyorsunuz. E üreme hücreleriniz durduğundan yapay yollarla çocuk sahibi de olabilirsiniz. Hormon ve ameliyat özgürlüktür fakat cinsiyet değişimi için zorunlu tutulması bence faşizmin ve heteroseksizmin kadın ve erkek kalıbının topluma dayatılmasının bir sonucu.

  Aşk desem…? İlişkilerinizi nasıl yaşıyorsunuz? Yüzünüzü sakladığınız için soruyorum.  Daha çok “dar alanda kısa paslaşmalar” şeklinde mi J Mesela randevulaştığınızda yanına giderken mutlaka süslenmek istiyorsunuzdur…tüm bunları nasıl yaşıyorsunuz?

-Ah ahh gerçek hesaplardan gerçek insanlar. Ulaşıyorlar bana. Yahu
diyorum ki sadece yazdıklarım var nasıl aşık olabiliyorsunuz bana? Ki bana aşkım dedikleri sürede de kimliğim ve görüntüm hakkında da hiç bir şey bilmiyorlardı. Sadece kendimden bahsediyordum biraz. Şu blogu açtığımdan beri üç sevgili eskittim ben :D ama hiçbiriyle de buluşmadım, yani trans kıyım ülkesi bura! yaşadıklarımın hiçbirindeki kahramanlar bana aşkım demedi! Bu yüzden aşkım demedim onlara, ama onlarda da bir lgbt'lik yok değildi.Vazgeçemezlerdi benden kolay kolay. Hepsinin de gözünü annem korkuttu zamanında, ah o anneeem ahahahahhhh :D   Blogdan önceki üç ilişkimde annem onların haddini
bildirmişti sadece kötü örnek arkadaşlar olduğunu düşündüğü için, sevgililerimle yakın arkadaş numarası yapıyordum.Ama aşksızlık bende farklı etkilere yol açıyor :D Bazen kendime çok gülüyorum. Ay bir de süslenmek demişsin kız valla canımın derdindeym ben sakal bırakıyom daha ahahahahhh.. Yaşamam bir kıl yumağına bağlı(kısacası) şaka gibi ya!
 Türkiyede kadın olmak böyle zorken trans olarak yaşamanın zorluklarını tahmin etmek öyle kolay ki…en basitinden diyeceğiniz bir anınızı anlatmanızı istesem…

- Bir sürü var. Hergün var. Ama en çarpıcı olan son hikayelerimden biri. Kız kuzenim ve sevgilisiyle havuza gidiyoruz. Ben erkekler soyunma odasına giriyorum, biraz iridir göğüslerim kendiliğinden, sütyen takamıyorum ama bu güzel bişey bence :D aslında erkeklik bana özgürlüğümü sağlıyor. Özgür ve rahat olabilmek adına kıl ve penise muhtaç olmak!!!!!!.... Ha bir de sakallarımı kesip vücudumu traşladıktan sonra kısa şort ve saçlarımı salmış halime bir de ince bir tshirt giydikten sonra çoğunlukla bakşların üstümde olması, hatta bazıarının ses tonunu ayarlayamayıp aaaa ay kız gibiiee ayneaağğğnn ya da top falan demesi. Bir de bunları annem de duyuyor. Siz düşünün. O kadar inkar edişim boşa gidiyor yani. Kadına söyledikten sonra inkar ederken giyim tarzımla ilgili içten içe bunları düşündüğün için sana oyun etmek istiyorum dedim, bir de aklım kızlarla ilgili çok karışıkmış gibi yaptım. Ay tüh bunca şey boşuna gitti. Ama özgürlüğüm benim için cinsiyetim kadar değerlidir. Yoksa üniversiteye gidemeyebilirdim belki tam da kazanmışken!

 Peki en zoru ne sizce?
-Erkek rolü yapmak, kendi kadınlığını inkar etmeyi isteyecek kadar korkmak!


  Kadın kadının kurdudur diye bir deyim var hani. Bütün kadınların aslında birbirlerini rakip olarak gördüğü, ya da ne bileyim “kadınlar aslında sadece diğer kadınlar için giyinir” e kadar…siz bu konuda ne düşünüyorsunuz. Bu anlamda kadınlarla ilişkileriniz nasıl? Çok güzel bi kadın gördüğünüzde mesela, içinizdeki kedinin tırnakları uzuyor mu? J


-Olmaya çabalamış ama modanın kurbanı olmuş o kezbantoşlar var ahah
ben olsam şöyle yapardım deyip içimden acıyorum öyle tiplere. Biraz kurt bir kadınım :) çok fazla kız arkadaşım olduğundan aslında içlerini bilirim. Annemin arkadaşlarıyla da iç içeyizdir biraz. ahahahh biraz "kadınlık" bilirim yani. İçimdeki duygular birden patlamış gibi olmaz yani, mesela dışarı asla mini kot etek file çorap çizme ve askılı body üstüne takılmış valiz gibi bir çantayla falan çıkmam :D hatta ya çok dengeli giyinirim ya da biraz maskülen bir tarza da kaçabilirim :) moda benim için aşk <3 etrafımdaki insanlar yorumlarımı ciddiye alır.

 Blog yazmaya nasıl karar verdiniz; tamamen bir boşalma yöntemi mi? Bu soruyu cinsel kimliğiniz üzerinden sormuyorum kesinlikle. Yazmak yazan herkes için belki de bi çeşit mastürbasyon. Bunun ötesindeki nedenleri merak ediyorum; “öyle…canım istedi yazıyorum” mu? Bi amaç güdüyor musunuz?

 -Blog aklımdaydı. Gey bloglarını okurken hiç bir trans blog yoktu. O aralar da kaan arer'ciğimin bloguna anonim yorum attım. O da bana dedi ki blog yaz. Heh ihtiyacım olan gaz buydu. Aaa yeni mail adresi yeni blog, sayfa açarken yazı gönderemedim ilk başta. Mobil ve e-posta  ayarlarını yaparken bile çile çektim, telefondan olmuyordu. Yazın tatildeyken gözümü kararttım google chrome nin gizli sekmesinden girdim bütün herşeyi halletim. Sırf telefondan post gönderebilmek adına yaptım bunu. Detaylı fatura isteselerdi sonum olurdu bu, düşün
ne risk ama. Sonralarda ise wi fi olan bir kafeye çömmeye(öhöm eheheh) başladım, oradan yazıyorum yazılarımı. Ve blogum bilgi açısından kaliteli olmalı, tercih edilmeli ve insanları aydınlatmalı gibi misyonlara sahip. Blogun üst menüsünde(ahhh o css i ayarlayana kadar canım çıktı) kesinlikle okumalısın sekmesini okuyucularım kesinlikle
okumalılar :)

 Azınlık ya da “öteki” olanın doğası protest olmaya daha yatkındır her zaman. Daha asi, daha başkaldırandır. Bu anlamda üye olduğunuz ya da bi şekilde desteklediğiniz, destek aldığınız bir sivil toplum örgütü var mı?

-Freelance çalışmak tek adam olmak bence bir karizma unsuru. Bunu koruyarak, aynı zamanda tek kişilik bir dernekmişçesine diğer oluşumlarla/kişilerle iletişime geçmek daha çok hoşuma gidiyor. Gizli kahraman stili :D azıcık maceraperestimdir. Hayatımda da bunu dozunda yaşamayı severim.

 Hayal kurarken kendinize set geriyor musunuz? Bi gün Anne olmayı hayal edebiliyor musunuz mesela? Evlat edinmek ya da başka bi türlü bi şey…?

Yooo, hatta bir ara baba olarak hayal ediyordum kendimi ama trans oduğumu anlamadan/kendimi inkar ettiğim süre içinde.. Ki o da kendimi heterosesist yaşama uydurabilmenin hayaliydi. Çok boş hayallermiş ama
çoook :D ben kadınım yahu nasıl baba olayım? Kendini yok sayabilenlerden değilim ben.. 

Daha uzun vadali gelecek beklentileriniz neler ? Bu hayat size ne versin? J

-Lgbt hakları versin, alanımda veya güzelliğimle alakalı başka bir işte duyulayım falan. Ay her genç kızın hayallerinden bir tutam işte.

Peki siz bu hayata ne(ler) vermek istiyorsunuz?

Daha fazla eşitlik ve diğer bütün translara önayak olabilecek müthiş ve temiz/doğru/doyurucu bilgilerle dolu bir blog yazıyorum. Zorlanmasınlar :(

Mutlaka görmek istediğiniz bir  tren garı? Yanınızda kim olsun?

Ay o tren st.tropeze gitsiin, sevgilitoşcuğumla birlikte olayım ve plajlara eğencelere akalım, geceyarısı partilerde buz gibi denizlere atlayalım ve ben her zamanki gibi en derinlere doğru yüzeyim. Eskiden korkardım, şimdiyse deniz beni koruyor, sanki benim evim gibi. Suyla uyumlu olursanız sizi asla boğmaz.

Almadan ölmek istemiyorum dediğiniz o konser bileti kimin?

-Lady Gaga ve Madonna!! Rihannanınkini almıştım. Ama ayakta beklemesi falan eziyet yaa :(

Tanışmazsam bi gözüm açık gider dediğiniz o adam/kadın?

Ay bir çok yakışıklı ve genç adam için öyle ahahahah, kadın ise ... Aslında ne kadar insan tanırsan o kadar iyi :) hepsi iyi ya da kötü birer kâr

Tutunmak bana güç veriyor dediğiniz o el?

-Kendim. Ve her ay ailemin gönderdiği para. Bir de blogum ve onu gittikçe daha güçlü bir hale getirebilmem :) Ha bir de beni seven o dünya tatlısı insanlar. Hepsini/hepinizi öpüyorum muahh :)


Tek kelimeyle...

Ağaç ? Topraklanma

Kurbağa? Biyoloji

Gezi?  Özgürlük

Pembe? Şirin

Erdoğan?  IYYYHHK!

Akvaryum?   Balık


Missstifffany 'yi daha yakından tanımak istiyorum diyorsan da orası burası





15 Kasım 2013 Cuma

Didem Dinç ile... "Ben bir bireyim" diyen tüm kadınlara selam...!

Haberi okumayan duymayan kalmamıştır heralde. Önceki hafta Femen’in twitter hesabından Türk kadınlarına bi çağrı yapıldı. Üstsüz fotoğrafla destek çağrısı. Ertesi sabah gazeteleri açtığımızda, hemen hemen hepsinde,  Didem Dinç adında genç bir kadının çağrıya destek olmak amacıyla Kadıköy’de, sokakta çektirdiği,  göğsünde Türk bayrağı resmi olan yanda gördüğünüz bu şahane fotoğrafla kaşılaştık. Şahane diyorum çünkü fotoğrafa baktığımda bana geçen duygu tam da buydu. Siz benim gibi düşünmek durumunda değilsiniz elbette. Kimse “aynı” düşünmek durumunda değil. Güzel olan da bu renklilik bence ki zaten her kafadan başka bi ses yükseldi. Farklı çevrelerden bir yığın farklı tepki gösterildi. Buraya kadar hiç bi sorun yok aslında. Hoşunuza gitmemiş olabilir, eleştirebilirsiniz, hatta samimiyetsiz bulabilirsiniz. Bundan da bi sorun yok bence. Fikrinizi beyan eder geçersiniz. Ne var ki bizde öyle olmuyor. Haklamadığımızı taşlamak, hatta çok afedersiniz ama boklamak gibi bi huyumuz var bizim. Eğitimi, ahlak anlayışı, dünya görüşü, yaşama biçimi ya da artık her neyse bizimle uyuşmayan her şeye çamur atmayı bırakıp, anlamaya çalıştığımız gün, daha güzel bi yer olucak Türkiye. Buna çok kalpten inanıyorum…ve bu koşullarda bu cesareti gösterdiği için, kendi adıma çoook teşekkür ediyorum kendisine ve diyorum ki “gözünün karası” hiç gitmesin...!

Tüm bu yaşananların ve  basında yer alan kimliğinizin dışında ve ötesinde sormak istiyorum Didem Dinç  aslında kimdir?

-Aslında sadece insan zaaflarıyla, öfkesiyle, iyi-kötü niyetleriyle belki fazla gözü kara o kadar. Bi de yönetmen olmayı hedefliyor  tüm bunların yanında.

Ben şahsi olarak samimiyetinize çok inandım; ama inanmayanlar için sormak zorundayım. Gerçekten tek amaç Femen’e destek vermek miydi?  Ünlü olmak için, dikkat çekmek için yapılmış stratejik bir hareket diyenlere cevabınız nedir?

-Eğer hayatımda hiç soyunmamıs biri olsaydım, bunu ilk kez yapıyor olsaydım tepkileri biraz daha anlaşılır bulabilirdim; fakat zaten yaklaşık 7 yıldır  nü modellik yapıyorum. Bu sokakta ilk nü calışmam değildi. Madem ortada bir amaç  uğruna soyunmak var;  bunu yapabilecek biri olarak neden destek vermeyeyim ki? Üstelik bunu yapan biz değil; bizi  bu şekilde dikkat çekmek durumunda bırakanlar utanmalı diye düşünüyorum. Çıplak doğuyor çıplak ölüyoruz, O zaman aradaki süreçte saklamaya çalışılan ne?

Peki gerçekten tamamen spontane miydi? Hiç durup düşünmediniz mi? Neticede Türkiye’de yaşıyoruz ve yaptığınız iş her şeyin ötesinde büyük bi cesaret işi. Gelecek tepkileri nasıl tölere edebileceğinizi hesap ettiniz mi öncesinde?

-Ne yaparsan yap, eleştiri adı altında aldıran bir kesim her zaman mevcut dediğim gibi.  ilk kez  soyunmadığım için ve az çok artık insanımızı bildiğim için, tepkiler beni durduramazdı. Femen'e destek olma fikri biraz spontane oldu  çünkü Türkiye için böyle bir oluşumda bulunmaları sürprizdi. Türkiye'de eylem gerçekleştirdikleri taktirde katılmayı çok istiyordum fakat; Türkiye'de oluşum sağlayacakları aklıma gelmemişti pek. 

Sonrasında daha da enteresan  gelişti. Femen’in attığı “ Tevrat, İncil ve kuran hep aynı boktur” twitinden sonra Femen’e verdiğiniz desteği geri çektiğinizi açıkladınız. Bu kararı alırken gerçekten atılan twite miydi tüm tepkiniz yoksa dışardan gelecek eleştiri ve hatta belki de saldırı boyutuna varabilecek şeylerden çekinmiş ya da korkmuş olabilir misiniz ?

-İnsanlar ve özellikle kadınlar üzerindeki  en buyuk baskıyı oluşturan  unsur elbette dinler. Ben de deistim  açıkçası; fakat dinlere küfür etme boyutunda bir yaklaşımda bulunmuyorum hiç bir zaman. Çünkü ben orada vücuduma "savaşa hayır" yazıyorum. "Dünya barışı" diyorum ama; dinlere inanan insanların görüşlerine küfür ederek saygısızlık edilmesinin de içinde yer almış oluyorum. Bu da  biraz  çelişkili  oluyor benim tarafımdan. Ne şekilde olursa olsun o inançlarla yetişmiş insanlar var. Ben benim çıplaklığıma saygı duyulmasını istiyorum fakat onların inancına saygı duymuyorum...mantıklı geliyor mu kulağa? Korktuğum nokta şu oldu, sadece şahsıma aldığım tehditler değil ailemi içeren tehditler biraz sarstı beni ve şaşırdım insanlardaki vahşet arzusuna.

Çok kısa bi süre geçti, belki bunu tartmak için erken ama gene de sormak istiyorum; özellikle de desteğinizi geri çektiğinizi açıkladığınız için,  Pişman mısınız? Yoksa o ana dönsek, aynı şeyi gene yapar mıydınız?

Desteğimi geri çektiğim için pişman değilim. Dediğim gibi, kendimize saygı istiyorsak herkesin düşüncesine saygı duymalıyız.  Karşılıklı tartışarak bir yere varmak farklı, küfürleşip saldırarak vahşet yanlısı olmak farklı şeyler.  Femen bugün çocuk tecavüzleriyle ilgili bir eylem yapsa, ya da  gerçekten dikkat çekilmesi gereken başka  bir konu olduğunda,  gene güzümü kırpmadan destek olurum. 



Bir de ailenizin bu konuda ne düşündüğünü çok merak ediyorum. Destek oldular mı?

-Ben bir bireyim şu  noktada verdiğim kararlar sadece beni ilgilendirir. Ailem  destek oldu ve olaya espiritüel bir yaklaşımları da oldu tabi, benim moralimi bozmamam adına dengeyi iyi sağladılar.  Zaten nü modellik yaptiğimi biliyorlardı ve şaşırmadılar eyleme destek olmama. Sanırım beni çok iyi tanıyorlar. 

Komik bi soru gibi gelebilir ama yapılan eleştiriler ağırlıklı olarak bu yönde olduğu için cevabı da çok merak edilen bi soru olduğu kesin. Sırf bu nedenle televizyon ve benzeri mecralardan teklifler aldınız mı?  Ya da alırsanız değerlendirmeyi düşünür müsünüz?

-Sırf bu sebep yüzünden teklif almadım; zaten televizyon sektöründe  7-8 yıldır kamera arkasında yer alan biriyim. Beni tanıyan bilen herkes nü modelliğimi de biliyor. Bu benim sakladığım bişey olmadı hiçbir zaman. Bu konuyla ilgili teklifte bulunacak olan zaten bulunuyordu. Bunun için böyle bir eyleme ihtiyacım hiç yok açıkcası. 


Yedi yıldır nü modellik yaptığınızı açıkladınız. Yaşınızı düşünürsek 18 yaşından bu yana bu işi yapıyorsunuz. Başlarken herhangi bir yönlendirme olmuş muydu yoksa tamamen kendi kafanıza esmiş bi şey mi ve neden?

- Yönlendirme değil spontane gelişen bir durum oldu. Çıplaklıktan rahatsız duyan biri olmadığım zaten bilinen bi şey. Bu sebeple bir neden yok aslında. Fotoğrafçı arkadaşlarım vardi ve nü model bulmak gerçekten büyük sıkıntıydı bir kaçı için ve ben de onlara poz vermeye başladım. İlk yıldan sonra da profesyonel hobim halini aldı. 

Toplum olarak belirli bi kesimi dışında tutarsak, biz aslında  çıplaklığından utanılarak yetiştirilen kız çocuklarıyız. Hala diz üstü eteğin bile sokakta tacize yol açtığı bi ülkede yaşıyoruz. Bir kadına saldırmak istenildiğinde  en kolay ve en ucuz yol bel altıyken, sizin için çıplaklığın tam olarak ne ifade ettiğini sorsam?

-Tam olarak ifade ettiği şey arınmışlık. Statüden sıyrılmışlık. Doğduğun gibi olmak. Çıplaksın ve hiç bir şekilde kendini ifade eden bir marka, apolet, tarz yok ortada ve kendini en iyi ifade şeklin o sırada sadece fikirlerin oluyor. 
Peki yaptığınız işi düşünce, aşık olduğunuz bi erkekten herhangi bir engel olma çabasıyla karşılaştınız mı hiç bugüne kadar ya da karşılaştığınızda tepkiniz ne olur?  

- Bugüne kadar yaptığım şeylerle ilgili hiç karşı çıkan biri olmadı hayatımda. Ben onlara saygı duydum her anlamda. Galiba bu sebeple de hep saygı gördüm.  "Yapmasan daha güzel olabilir fakat; bu senin seçimin, ben ne olursa olsun karışmam" diyen bir erkek arkadaşım olmuştu yıllar önce. O da kıskançlık. Her zaman az da olsa olabiliyor tabi, anlayışla karşıladım; ama yapmaya devam ettim. Genellikle hayatıma girerken benim ne yaptığımı ve nasıl bir yaşam tarzım olduğunu biliyorlar ve sonradan değiştirmeye çalışmaları çok manasız olurdu. Beni tanıyarak sevgilim olan bir insan neden tanıdığı insanı değiştirmeye çalışır ki zaten. Kafalarındaki normlara uymuyorsam uyan biriyle birlikte olurlar hepsi bu kadar basit aslında.

Hayat mottonuz? 

- Ne yaparsan yap, iyi biri olarak yap ve asla pişmanlık duyma!.   

Boşluk doldurma oyunu :))

-Biri bi şeye yasak diyince ;  NEDENİNİ MERAK EDERİM; MANTIKSIZ GELİRSE  içimden GÜLMEK gelir!

Birine derdimi bir türlü anlatamadığımda ;  ANLAMAMAKTA ISRAR EDİYORSA SUSMAYI TERCİH EDERİM.

En son NİETZSCHE AĞLADIĞINDA okudum.

En son ANNA KARENİNA izledim.

En çok BABANNEMİ özledim.

En son rüyamda HERKESİN TABUTLAR İÇİNDE OLDUĞU BİR DÜĞÜN gördüm.

Ve "Tanrı erkeği yarattı!" cümlesini duyunca aklıma TOBY KEBBELL gelir.

12 Kasım 2013 Salı

Murat Meriç ile...mutlu cumartesi...

Mesela neden şu ağaç böyle boy verdi de hemen yanındaki güdük kaldı?  Bu şarabın tadı neden bu kadar güzel de, diğeri köpek öldürüyor?  Şu insan neden beni bu denli yoruyor da diğeri  huzur veriyor...
Örnekler çoğaltılabilir tabi.
Çok insan tanıyorum öyle. Bi şeyi çok seven çok yücelten ama neden sevdiğini sorduğun zaman dişe dokunur iki kelam edemeyen, gerekçesini veremeyen.
İnsanlar için de böyledir;  fikirler, duygular hatta eşyalar için de.
Benim "davam" der mesela da; onun savunmasını bile veremez. “İnanıyorum işte” der. İzahı yok. Öyle…
Çünkü sormaz. Sorgulamaz
Diyeceğim şu ki: Sormak lazım!
Şu bahçe niye öyle yemyeşil de odtü'nün önü çoraklaştı diye.
 O niye o yokuşu tırmanıp duruyor öyle,  deli mi ne?
Burda düz zeminler var halbuki,  bi güzel yayılıyoruz işte.
Yorulmaya gerek var mı bu kadar? Ne oluyor yani “bilince” ?
Di mi?
Çok şey oluyor(muş).
Tüm bunların önemini bu kadar güzel hatırlattığı için, kendisine Teşekkürlerimle…
Ha bu arada;
Laf aramızda,
Sahiden biraz deli! J
Aşağıda okuyacaklarınız da şahane bir “deli” nin, enteresan hikayesi.
Hadi dinleyelim mi J

 Neden pop dedik de caz demedik rock demedik mesela. Ya da aslında böyle diyerek hepsini birden mi demiş olduk?  Neden bu başlık?

Tam olarak hepsini birden demiş olduk; evet çünkü ben bu işe başladığımda önce dinleyiciydim sonra merak ettim. Sonra bana dediler ki sen bunları yazsana ve yazmaya başladım. Pop aslında 1970 lerde ortaya çıkmış bi kavram ve popülerin kısaltılmışı. O dönemde ne popülerse pop denilen şey o aslında. Popüler müzik tarihi üzerine yazıyorum ve düşünüyorum. Yoksa hani caz da derdik rock da derdik. Dinlediğim şeyler itibariyle onları demeyi de tercih ederdim; ama pop diyince bunun içine hepsi giriyor.

Müzik yapmak başka bi şeydir, iyi müziği seçip insanlara dinletmek çok başka bi şey. Bu anlamda çocukken hayalini kurduğunuz şey tam da böyle bişey miydi ?  Yani aslında soru şu: Siz tam olarak nereye gidiyordunuz da buraya saptınız?  

Çocukken plaklarla fena haşır neşirdim. Dedemin bi pikabı vardı. Çanakkale'de yaşardık ama babam bankacıydı ve dört yılda bir tayin olurdu. Dört yılda bir şehir değiştirmek gerekirken bizim şansımız dört yılda bir hep Çanakkale'ye dönüyorduk. Doğduğum, ilk ve orta okulu okuduğum yer aynı zamanda.  Ve dedem her gidişimizde pikabını çıkartır bize plak dinletirdi. O dinlediğim  plaklar annemin beni uyuturken dinlettiği plaklarmış aynı zamanda. Şu an da  benim evimde. Ben aslında  mühendis olmayı istiyordum. Lisede başladı asıl bu müzik meselesi. İlk 1984 sonu MFÖ'nün "ele güne karşı yapayalnız"albümünü aldım. Kaset olarak. Hey dergisi çıkardı o zaman, o dergileri takip ederdim. Sonra yabancı müzik dergilerini karıştırmaya başladım. İnternet filan yoktu tabi o zaman. Derken müziği daha bilerek ve seçerek dinlemeye sonra onları kasetlere kaydetmeye ve daha sonra  onları sevdiğim arkadaşlarıma hediye etmeye başladım. Ezgi vardı Karanfil sokakta, Karanfil pazajında. Hala var ama toka satıyorlar mesela aynı adamlar. E sonra dediler ki bana bi tane radyo kuruluyor, daha özel radyolar yeni kuruluyor o dönemde, sen de orda program yapmak ister misin? Radya arkadaş. 1993' te. Daha sonra müzik direktörlüğüne kadar geldim orda. O dönemde en büyük şanslarımdan biri, orda Metin Solmaz'la tanışmış, onunla çalışmış olmamdır. Ki o dönemde önceleri O Metin Solmaz'ın benim hayranı olduğum, yazılarını okuduğum aynı Metin Solmaz olduğunu da bilmiyorum. Böyle radyo müzik derken  Alper Fidaner'le program yapmaya başladık, sonra TRT dönemi başlar vs. ve bugünlere geldik. Kısa hikayem budur. Sorulacak tüm soruları yanıtladım sanırım.

Gülüyor... :)

Bazı kavramların hafızalarda direk çağrıştırdığı isimler vardır. Eski 45'lik diyince de bakınız: Murat Meriç durumu var

Aaa hayırdır inşallah :))

Bu tarif içinizdeki hangi duyguyu doyuruyor tam olarak ve diğer  açlıklarınızı bastırmak için ne yiyip  ne içiyorsunuz ?

 Böyle bi şey varsa ben bununla gurur duyuyorum. Çok insan değiliz zaten; yan yana sıralamaya kalksak bi elin parmaklarını geçmeyiz. Bunlardan biri olmak, ilklerden olmak daha çok hoşuma gidiyor. Ben bu iş üzerine yazan ikinci kuşaktanım İlk kuşak Orhan Kahyaoğlu ve sonrasıdır ve bununla gurur duyuyorum. Bu işle uğraşan insanların biz sizin yazılarınızla büyüdük demesi de çok hoşuma gidiyor tabi. 

Diğer açlıklardan kasıt sinema vs ise...

Herşey.

Herşeyse sizinle oturup konuşmam bile benim için bi beslenme şekli. Bu bana hediye ettiğiniz kitap mesela; bunu sizin sayenizde okuycam ben. Gibi...
Bi de ben müziği sadece müzik olarak algılamıyorum. Yapılan işi bi yere oturtmak. O plak nasıl çıktı. kim besteledi. hangi koşullarda ortaya çıktı. Bi aşk şarkısı için bunu söylemek çok mümkün değil belki ama mesela  Sezen Aksu Iışık Doğudan Yükselir'i hangi ortamda çıkardı. o albümde niye türkü okudu. hemen sonrasında neden Cumartesi Anneleri için bi şarkı yaptı. Ya da İlhan İrem'in Bir varmış bir yokmuş şarkısı. Savaş karşıtı bir şarkıdır. Bunu neden yaptı...

Ve şimdi de Şarkılı Cumhuriyet Tarihi diye bi şey uydurdum. Üniversitelerde, Cumhuriyet tarihini şarkılar üzerinden anlatıyorum. En son Maltepe Üniversitesinde yaptım. Şimdi Aralık ayında Anadolu Üniversitesi var. Adana Çukurova Üniversitesinde bi benzerini "göç" konusu üzerinen gerçekleştiricez. Göçler Türkiye'yi ve insanları nasıl etkiledi gibi...

Ya da işte yarın Birgün' de yayınlanacak yazım. Atatürk'ün bir dönem sofrasında kaydettiği bir plak. bi ara piyasaya çıkıyor ancak devlet tarafından sakıncalı bulunup toplatılıyor. Çünkü Atatürk sarhoş o konuşmada ve dili dolaşıyor. daha önce Radikal'e yazmıştım şimdi onu genişletip Birgün'e yazıcam. 
Devletin "Benim Atatürk'üm nasıl sarhoş olur " mantığıyla hemen toplatıtığı bir plak. 
Beyle enteresan şeyleri öğrendikçe tabi ben iyce manyaklaştım. 

Kahkahalar :))

Kennedy'nin Başkanlık seçiminde yaptığı konuşma, Hitlerin 2. Dünya Savaşı'nı başlatan konuşması kayıtlı olan plaklar var elimde. 
Türkiye'de sesli 2.Dünya Savaşı Ansiklopedisi diye bi plak çıkmış. Sesli ansiklopedi. İkinci dünya savaşını radyo spikerleri  anlatıyor. Bunları kimse bilmez tabi.
1963 yılı 10 Kasım'ı takiben bi plak yayınlanıyor. Atatürk'ün ölümümün 35 yılı nedeniyle İsmet İnönü'nün konuşması, Celal Bayar'ın Atatürk'ün ölüm yıl dönümünün bilmem kaçıncı gününde yaptığı bir konuşma,10.Yıl Nutku  ve Kenndy'nin  Atatürk'ün ölüm yıl dönümü nedeniyle 10 kasım 1963 yılında yayınladığı bir mesajı kapsıyor. Ve ne ilginçtir ki Kennedy  12 gün sonra  öldürülüyor. Kennedy'nin  plak üzerindeki son konuşmalarından biri Türkiye'de basılıyor. Böyle açtıkça, deştikçe inanılmaz enteresan şeyler çıkıyor işte.

Netekim bu açlık bitmez. Hala çok açım...

Yaptığı işi aşkla tutkuyla yapan insanların bunu kişisel hayatında nasıl bi yere koyduğunu hep  merak etmişimdir. Siz mesela müzik konuşamadığınız biriyle iyi dost ya da arkadaş olabilir misiniz? Ya da kendi tanımlamanıza göre “iyi müzik”ten anlamayan bi kadına aşık olabilir misiniz?

Tabi. 

Gülüyoruz...

Çok net oldu bu galiba.

Evet ama çok hoşuma gitti çünkü sinir oluyorum  o anlayışa ya.

Pek tabiki. Yani şöyle söyleyim  bi insan Melih Gökçek değilse arkadaş olurum ben onunla. Tanısam belki ama: hiç sanmıyorum. Dünyada arkadaş olamayacağım tek insan oymuş gibi geliyor bana. Herkesle konuşacak bişdy mutlaka vardır. Çok netim yani bu konuda. Tanrı değilim bişey değilim insanız işte. Yanlışsa da mutluyum...

Kendi özel koleksyonunuzdan, bi arkadaşınız  ödünç istediğinde plaklarınızı çok rahatlıkla verebiliyor musunuz? Genelde sizin durumunuzdakiler bu konuda biraz takıntılı olur. Verirken eliniz titrer mi? J

 Normal şartlarda elim titrer tabi. Asla vermeyeceğim plaklarım var ama bi kısım özel insanlar vardır onlara veririm. Doğru bi yerdeyse, çok net olarak söyleyim ola ki, en kötü ihtimal o insan o plaga el koyduğunda alıp da bir daha vermeyecekse bile, o plağın kıymetini bilicekse veririm. 

Peki altın parçalarımdır kimseye elletmem dediğiniz üç tane plağınızı sorsam?

Elletmemden kasıt vermemse işte Atatürk ün o plağı önemlidir. Bahsettiğim sarhoş konuşmasının olduğu plak. Onun dışında  Tülay German benim yeryüzünde en sevdiğim insanlardan biridir. Kendisini de yaptığı işleri de acayip severim.  1966' da Türkiyeyi terkedip Paris'e yerleştiğinde onu tanıtmak için 50 ya da yüz tane plak basılıp radyolara dağıtılıyor. Bu plağın  bi kopyası bende. Çok büyük bi tesadüf eseri istanbul'da bi sahafta buldum. Onu da kimseye vermek istemeyebilirim. Üçüncü plak bulmak zor yani herşey olabilir... mesela bana müziği sevdiren insanlardan biri dayımdır. Dayımın üzerine el yazısıyla yazıp bana imzalattığı Sev Kardeşim plağı vardır. Dünyanın en kolay bulunan plağıdır  aynı zamanda; ama o kopyayı ben kimseye vermek istemem.
Diyelim ki meydanlardayız, inandığımız bi şeyin peşinden yürüyoruz…fonda ne çalsın?

Fonda Türkiye'dense bu aralar Ahmet Kaya'ya takılmış olduğum için Ahmet Kaya olabilir ama mesela 31 Mayısta Gezi direnişi başladı ve ben o sırada Antalya'dan Ankara'ya geliyordum. O gün yolda alelacele Birgün'e "Direne direne kazanacağız!" diye bir yazı yazdım. İlginçtir ki o yazı boyunca kulağımda hep Yeni Türkü'nün "Haydi gel" şarkısı vardı. O gece Nefeste programa o şarkıyla başladım. Sonra tabi sürdüremeyeceğimize karar verdik. Programı sonlandırdık. O gece boyunca da hep aklımda o şarkı vardı. Ama onun yanına Moğollar'ın' Bi şey yapmalı' sı konulabilirç Son dönemde çıkmış insanları en iyi gaza getiren şarkıdır. Ahmet Kaya'nın "Gururla bakıyorum dünyaya" şarkısı çok önemli bi şarkıdır bu anlamda.

Dünyadan bi örnek vermek gerekirse bizim gençken bi hayalimiz vardı. Türkiye'de devrim olduğu gün Shostakovich'in 7. senfoni 4. bölüm, Leningrad senfonisidir o senfoni ve Rus Devrimi'ni  anlatır.Bu biraz sovyetik olmakla ilgilidir mesela ama bu da kayıtlara geçsin. Bunu hiç biyerde yazmadım.  Bi gün devrim olursa bu şarkıyla yürümeyi hayal ederdik. 2010'da Almanya da 1 Mayıs alanında çaldım. Almanya' da coşkuyla kutlanılıyor tabi Türkiye'deki gibi gazla değil. Güneş batmaya yakın o gece ben l Mayıs' ta Beyaz Kelebekler de çaldım Ahmet Kaya ve Duman da çaldım Cem Karacadan 1 Mayıs'ı da  çaldım.




Şu an bunu okuyon o tek kişi…

 Eyvah! çok tehlikeli bir soru geliyor sanki şu an...

yok yok değil :)

Annesiyle  kavga etmiş, en iyi arkadaşı telefonuma çıkmamış, otobüste garip bir yaratık ayağıma basmış. Öfkeden deliriyor…acilen pasif lora etkisi yaratacak bi müziğe ihtiyacı var. Kulaklığını taktı…siz de düğmeye basmış olun, hangi şarkı?

Yuuuhhh!
Bunu biraz düşüneyim...
Pinhani'nin sevdiğum yanımda uyusun. Bu mesela, buyursun bunu dinlesin. İşe yarar mı bilmem ama...


Tüm hayatını etkileyecek çok radikal bi karar almış diyelim. Bi şehirden, bi insandan ya da yaptığı işten  gitmek istiyor. Hatta abartalım biraz…bütün gemilerini yakası var ama bi yandan da üç buçuk atıyor. Korkuyor…cesarete ihtiyacı var. Öyle bi şarkı var mı?

MFÖ"den " adımız miskindir bizim" Aşık Veysel'in sözleri. Biz dünyadan gider olduk kalanlara selam olsun... 
Budur!

 Kendinizi rakıyı rokayla içer, erik yer. Bamya sever. Kedi sever. Dinlediklerini yazar, sevdiklerini çalar diye ifade etmişsiniz. Perdeyi bi tık daha aralasak orda gözümüze ilk çarpacak şey ne olurdu ?
Bunlar var zaten işte. Bamya var rakı var kedi var daha ne olsun.Bin tane daha şey bulurum ama...

ilk aklınıza geleni istiyorum ben.

Hımm düşünelim biraz...bu sahiden zor oldu ya...
Rakının yanına birayı koyabiliriz dünyanın bütün biralarını içmek istiyorum. Yemekler üzerinden gidiceksek üzüm ve karpuzu ekleyebeliriz . Bezelyeyi çok severim. Sebzesiz olmaz öyle diyim; vejeteryan değilim ama et obur hiç değilim. Dinlediklerime Stravinsky  ve Mahler'i  ekleyelim. Hatta net olarak Stravinsky' nin Bahar ayini.  O benim canıma okuyan ve binlerce kaydını duymak istediğim bi şarkıdır.

 Ekşi sözlükte adınızın karşılığında gördüğüm bi cümle: Kedi çalan adam…ne demek bu? J

Kahkalar :))

Cümle bunu açıklamıyor çünkü. Enstrüman gibi çalan demek mi yoksa bi yerden gibip baya bildiğimiz kedi yürütmek gibi bişey mi? 

Bi gece, sahiden de  çok fantastik bi gece, Ankara'da içtik ve gecenin  sonunda kardeşimin evine gittik. O gece bilmem nerde caz dinleyip sonra bilmem nereye gidip Ankara havası, sonra o dönem Gölge vardı orda rock dinleyip kendimizi kaybettik.
Kardeşimin de  hala bizimle yaşayan bir kedisi vardır. O kediyi kucağıma aldım ve ses çıkardı. Miimm diye bi ses. Sonra bi yerine bastım başka bi ses. Zaten konuşan bir kedidir mır mır anlatır durur. Sonra sarhoşuz ya...kediyi mıncıklayarak bi takım sesler çıkardım. O, o gecenin hatırasına oraya yazılmış bi şeydir. Yazan da can dostlarımdan biridir.

 Daha dün akşam twitterda Deniz Öztürhan “mahallede şu an bi teyze –Atatürk’ü haykırmak ne demek?” diye bağırarak sinir krizi geçiriyor. Toplumcak delirdik mi lan? “ diyen bi twit attı. Ben de altına işte sınır burası. Bence burada durmalılar.Daha fazla üstümüze gelmemelerinin işareti diye yazdım.  Hakkaten  toplumcak çıldırmanın eşiğinde olabilir miyiz? Bu gemi nereye gidiyor sizce?
Ve hatta Moda'da. Sizin yaşadığınız semtte geçmiş olay.

Çıldırmanın eşiğini geçtik yahu! Baya bildiğin çıldırdık. Çok net yani 31 mayıs ve sonrası çok başka bişeye dönüştü olay; daha önce de böyle çıldırma emareleri vardı ama bunun Moda'da yaşanmasına da hiç şaşırmadım. Saçım örgüydü ve Moda'da banka kuyruğunda bekliyorum. orda kuyrukta arkadan biri saçıma asıldı. Dedim arkadaşlarımdan biri bana şaka yapıyor heralde. Döndüm başörtülü bi teyze "ne yapıyosun sen bu saçını niye kız gibi örmüşsün diye elindeki şemsiyeyle beni dürtmeye başladı. Mavi ekrana düştüm ben tabi eror verdim. Hiç bişey diyemedim ve bankaya kaçtım.
Atatürk'ün Türkiye'sinde bu saçla gezemezsin diye elindeki şemsiyeyi vuruyor. 

Halbuki tam da Atatürk'ün Türkiye'sinde yapılacak bi şey bu.

E dellii......
Öyle şeyler yaşıyoruzki, Tayyip bi konuşma yapıyor , Arınç bunu yalanlıyor, ertesi gün Bülent Arınç çıkıp Başbakanla restleşmemiz bizi bağlar diyor, arkasından Cemil Çiçek açıklama yapıyor ve "Ben hiç hristiyanları sevmiyorum" diyor...
E bu neee??/
Delirmemiş de ne yapmışız!?
Bildiğin toplumcak delirdik işte.
Can Yücel'in "Ben hayatta en çok babamı sevdim!" diye bir dizesi var. Siz bu cümleyi bu netlikte kurabilir misiniz? Kursanız O'nun babam dediği yeri siz neyle ya da kimle doldururdunuz?

Bu çok zor soru.

Öyle dee,  şansımı deniyorum :))

Yani annemi de diyebilirim, herkesi koyabiliriz ama illa ki bi isim vermek gerekiyorsa benim için o isim dayımdır. Çok genç yaşta kaybettim amaa onunla çok özel vakitler geçirdim. O'nun bu cümleye girmesine yeter. 
Şimdi susmam gerekiyor, ağlayabilirim...

Tamam hemen geçiyorum.

"Ben hiç" diye bi oyun vardır. Ben hiç diye başlarsın ve cümle genelde abzürd bi şey ya da bir itirafla tamamlanır. 

Ben hiç bu oyunu oynamadım.

Selvi : Bu da sana kapak olsun Oya.
Ve kahkalar...

Peki buraya bi çentik atıyorum.

Ben hiç sigara içmedim de böyle bi cümle olabilir. Ben hiç damdan atlamadım da denilebilir.

İtiraf gibi bişey istesem...

ooo çok zor...

Birini mutlu etmek için en son ne yaptığınızı hatırlıyor musunuz?

Yaptığım her şey insanları mutlu etmek üzerine kurulu aslında ama özellikle "mutlu edeyim" diye bi şeyim yoktur benim. Çok net bişey söyleyeceksem çok sevdiğim bi arkadaşımın oğluna bi tişört ve bir dvd aldım bu onu çok mutlu etti. Söyleşinin başında Metin Solmaz'dan bahsetmiştik. O'nun oğluna. O'nu çok mutlu ettim ben de çok mutlu oldum.

Sadece kendinizi mutlu etmek için en son ne yaptınız diye sorsam…

 Ooo hiç hatırlamıyorum. Zorlanıyorum şu an... Frankfurt'ta rakı içmek beni çok mutlu eden bişeydi mesela.
En son Tüyap Kitap Fuarı'na gittim bir sürü kitap aldım o da beni çok mutlu etti. Ya da  Kadıköy'de çok sevdiğim bi çizgi romancı var,oraya gidip gelmek beni çok mutlu ediyor. 
Çok özel olarak...bilmiyorum ki.

Peki şu anki duygunuz desem...

Mutluluk...tam şu andan bahsediyorsak ve aslında rakıyla ilgisi yok bunun. Rakı içmesek de bu sohbette  bu duygu gelirdi bana. Çok keyifli şu an.

ve son soru: rakının tadı nasıl?

Rakının tadı ve kokusu beni o kadar mutlu ediyor ki...Cemal Süreyya'nın o "kahvaltının mutlaka mutlulukla bir ilişkisi var" dediği dizeler. Benim için o rakıdır mesela. Ki asla kendimi kötü hissettiğimde ya da bi şeylerden kaçmak için içmedim bugüne kadar. Hiç tek başıma da içmedim mesela; hep en az iki büyük buluşmaları saymazsak, en çok altı kişilik bi masada ve  hep mutlu olduğum anlarda içtim rakıyı.

 Çoook teşekkür ederim...

Bitti mi? çok saçma! Şimdi boşluğa düşeceğim; lütfen bana soru sorun! hayıırr...!

ve yükselen kahkahalar... :)



Fotoğraflar: By Selvi Karagöz :)

21 Ekim 2013 Pazartesi

Siminya ile...tatlı sert!

Karşı karşıya olsak döverdim ben bu Siminya'yı. :) Karşı karşıya olsak, öperdim ben bu Siminya'yı...
Şaka değil. Öyle...bi uçtan öteki uca sürüklüyor insanı.
Bi an geliyor, alkış tutmak, iki elinizle kafasını tutup alnının ortasından öpmek istiyorsunuz. Bi an geliyor, ölümcül vuruş nasıl yapılıyor acaba?Bunun sesi en kolay nasıl kısılır ki?diyorsunuz.
Şaşırtıyor insanı. Tuhaf...bazen sakinleştiriyor...kulak memesi kıvamına getiriyor, sonra yeniden kışkırtıyor.
Şu ana kadar Siminya kimliğiyle, ilk kitabı Kız Kısmı'nın editörü dahil olmak üzere, hiç bi okuyucusu yüzünü görmedi. Üstelik ikinci hatta üçüncü kitabı yolda ve biz bu yolculuğun neresinde onun cismini görmeye müşerref olucaz o da belli değil. Ha önemli mi? Ben merak ediyorum valla. Hele bu söyleşiden sonra...saçları uzun mu mesela, ele gelir mi? :) Bu şaka tabi. Evet dili çok sivri, evet  ukala  hatta bence biraz  hoyrat :) Ama şöyle bi şey var ki; ben acayip severim insanın sinir uçlarına böyle dokunabilen kalemleri...İşte Siminya onlardan biri. İyi ki...!

Siminya kimdir? Ve neden adı Siminya? Tamamen düşünmeden o anlık uydurulmuş bir isim mi yoksa bu adı seçmenizin özel bir nedeni var mı?

-Ankara Mamak’lıyım. Akrep burcuyum. Bir yıldır ailemden uzaktayım. Şikayetim yok. Yalnızlık yaşam biçimim. Sadece ara sıra annemi özlüyorum. Bir mağazada satış elemanlığı yapıyorum. Siminya simin kelimesinden ürettiğimi sandığım bir isimdi ama sanırım zaten varmış. Lubun sözlükte penis anlamına geldiğini söylüyorlar. Demek ki bilinçaltımda penislerle olan sorunlar bu nicki alırken gün yüzüne çıkmış. Çocukluğuma inmek isteyen buyursun insin. Bir de Afrika’da kullanılıyor siminya. Neyse ki orada penis anlamına gelmiyor. O zaman iyice hapı yutardık işte. Düşünsene…

Yazılarınızın geçmişine uzanınca 2008 yılına kadar gidiyoruz. Bu tarafa doğru gelirken, geçen yıl çıkan kitabınız çıkıyor karşımıza. O güne dönüp baktığınızda aldığınız mesafeyi düşünerek “attığım taşlar ürküttüğüm kuşlara değdi” diyebiliyor musunuz? Yoksa umurunuzda bile değil mi?

-Umurumda değil ne biçim bir yalan olur öyle be. Sanki her yıl 4 kitap çıkarıyormuşçasına bir coolluklar, artizlikler. Elbette umurumda. İlk defa ve beklemediğim bir anda yaşadım bunu. Çok heyecanlıydı. Entel kuntel birileri yazılarım için güzel laflar ediyor, hayran olduğum insanlar beni telefonla arıyordu vs. Mahcup kere mahcup günlerdi. Ama ben ufaktan beri “kız başınla sen ne anlarsın” diye özgüvensiz yetiştirildiğim için olacak öyle yaptıklarıyla gurur duyan, sonuçlarından memnun olan biri hiç olamadım. Hep bir tamam değillik, aman bu sefer de olmadılık duygusu hakim bana. O yüzden kendim için bu şekil kuşlu muşlu övünçlü sözler sarf etmek yerine yerden yere vururum daha çok. Ayrıca bismillah hele dur noluyoruz?

İnanılmaz sivri bi diliniz var ve sıfır sansür. Argo da var küfür de ve tüm cinsel uzuvlarımızı tek harfe karartma yapmadan çok rahat bi şekilde  kullanıyorsunuz. Ne bu, cesaret mi? Kelimelerin ve dilin kendi haline saygı mı? Yoksa tamamen sizin şuursuzluğunuz mu?

-Kaç tane cinsel uzvumuz var ki allasen? 4 tane şeyimiz türlü türlü sansürümüz var.  Sansür diye bir şey olmasa bunlar o kadar da gözü tırmalamaz, yazanlar da değişik bir şey yapıyo sanılıp bu kadar şişirilmezdi. Eşşeğin aklına karpuzu yasakçılar düşürdü. Günlük hayatta sokakta, evde, işte ağzımız maşallah kubur ama yazarken, çızarken prenses. Olmaaz. Gerçekçilikten uzak. Yine de kendime epey otosansür uyguluyorum.  Küfürün ve argonun fazlası edebiyatı, sinemayı, mizahı ucuzlaştırıyor.  Çok komik izle dedikleri bir videonun komik denen kısımları koyduk mu, koyak mı dan ibaret. Amk yazdı, çük yazdı diye “oooo kız çok samimi çok komik” denilen günler geride kalsın artık. Ben ileride okuduğumda bugünlerime dair iyi bir şeyler hissettirecek hikayeler yazmak istiyorum. Argo olsun küfür olsun ama tokmaktan başka anlattığı bir şeyler de olsun.

4 te hiç fena rakam değil aslında :) yüz yüze olsak bunu hemen düzeltirdim. 4 cinsel uzvumuzun dördünü de diye, neyse  :)

Peki kimliğiniz açık olsa gene bu kadar cesur yazabilir miydiniz?

-Yazamazdım. Yazılarıma yansıttığımın onda birini bile kabul ettiremiyorum çevreme. Dilin çok uzadı diyorlar hemen. Milliyetçi/muhafazakar insanlarla yaşıyorum. Geleneklerine bağlı, aile birliğine “sözde” saygılı kişiler. Ben aileye inanmıyorum, kutsalım yok. Şiddetin her türlüsüne karşı değilim. Azınlıkların ve ötekileştirilmişlerin yanındayım. Feministim. Cinsiyet rollerine karşıyım. Çocuğumu cinsiyetsiz yetiştirmeyi düşünüyorum falan filan. Anladınız siz onu. Bunları gel de gelinlikle çıktın kefenle dönersin üzerinde inşa edilmiş, ataerkil bir yapıya anlat. Anında alırlar kelleni. Almazlar da diyelim ki aldılar? Ya öyle işte.

Benim yazdıklarınızdaki kişisel gözlemim ilk bakışta anlaşılmayan, ama okudukça derinleşen inanılmaz entelektüel bir birikim var altında. Sizin kendi deyiminizle söyleyecek olursak da “bal gibi de entelsiniz!” Yaşınızı da hesap edecek olursak, bunları nerede biriktirdiniz sahiden? Çocukluğunuzdan beri çok okur muydunuz yoksa daha çok blog yazmaya başladıktan sonra mı gelişen bi süreç?

-Yine geldik mi entellik meselesine. Bana sürekli entel diyen birileri var ve ben de başta anlattığım olmamışlık duygusuyla haldır haldır öyle olmadığımı ispatlamaya çalışıyorum. Resmen inatlaşma. Düşündüm de buna gerek yok. Entel buluyorsanız entelimdir o zaman napiyim. Blog tutmakla gelişen bir şeyler de var ama esas çocukluk dönemi esas. Hep aynı örneği veriyorum. Kasaptan gelen etin sarılı olduğu kanlı gazeteyi yıkayıp, kurutup okurdum. Hangi yıla ait olduğu, ne anlattığı önemsizdi. Kardeşlerimin okul kitaplarını roman okur gibi okur, testlerini çözer onların yerine kompozisyon yarışmalarına katılırdım. Çok küçük yaşlarda yazdığım epeyce uzun öykülerim var. Bir açlık vardı ve bunun sebebi okuldan zamansız alınmamdı. Demek ki koyursalarmış beni şimdi kim bilir nerenin kaymakamıydım… Hesabı sorulacak.


Bi de maşallah her tarakta beziniz var. Tabi yazı çerçevesinde söylüyorum bunu. Siyasi yazılar da yazıyorsunuz ve hiç yabana atılmayacak cinsten. En son aklıma gelen “Duyarlı olmayı sizden öğrenecek değiliz” dediğiniz yazı. Ağzımın salyaları akarak okumuştum. Peki günlük hayatınızın ne kadar içinde? Bunların hiç biri tek başına ölçüt değil ama; merak ediyorum. Mesela 1 Mayıs eylemlerine gider misiniz? Gezi protestolarına katıldınız mı?

-Ooo laf sokar gibi soru. Bayılırım gerilimli söyleşilere. Yakın zamana dek siyasetle pek alakam yoktu. Apolitik olmayı da çok yargılamıyorum. Hayatın keşmekeşi içinde çırpınan, borçlarla, faturalarla, hastalıklarla cebelleşen sıradan bir vatandaşın siyasetçileri tanımamasını, siyasetle ilgilenmemesini çok iyi anlıyorum. Normal olan buymuş gibi geliyor. Biraz da erkek işi gibi gösterildi bize siyaset. Evde tv izleyip Bülent Ecevit’e öfkelenen baba figürüne karşılık, hamurun tutmayan kıvamına öfkelenen bir anne figürü. Hamurla siyaset yan yana verilmedi hiç.  Fakat rollerden bağımsız kalabilmişsen büyüdükçe ters giden bir şeyler olduğunu fark ediyor,  tamamen seni ilgilendiren konulara ne alakaysa siyasetçilerin mütemadiyen burun soktuğunu görüyorsun. Yav diyorsun, tövbe tövbe diyorsun. Söylediğin bir şeyler iki şeylere karışıyor, itirazlar protestolarla birleşiyor ve sen farkında olmadan politik bir bireye dönüşüyorsun. Bu kadar hızlı ve doğal.  İtiraz ettiğin konu da ilk etapta seni kaale alacak birileri olsa iş bu boyuta gelmez de dinleyen ve önemseyen neredeyse hiç olmuyor. Şikayetlerimizi sandıkta söylememiz gerektiğini söyleyip gidiyorlar. Sandık bilmem kaç yılda bir içine oy atıp eve dönülen bir araç. Günü birlik oluşan itirazlarımızı anlatıp, karşılık alabileceğimiz bir makam değil ki. Olmadığı için, dinlenmediğimiz, sandığı bekleyin diye savsaklandığımız için de bizi duyabilecekleri yerlere sokaklara çıkıyor, bundan gayrı da yol bilmiyoruz. Bilen varsa söylesin.

Bi de hazır seçimler yaklaşırken oy kullanıyor musunuz diye sormak istiyorum. Kullanıyorsanız oyunuzu kime vereceğinizi duymamız mümkün mü?

Oy kullanıyorum. Bir defa MHP ye oy verdim çünkü belediye başkanı beni seven benim de sevdiğim yakın akrabamdı. Hatır gönül işiydi. Milli birlik ve beraberliğe ihtiyacımız vardı. Son seçimlerde ise kime oy vereceğimi gerçekten bilmiyorum ama MHP ye oy vermeyeceğim kesin.

Peki hayatınızı nasıl kazanıyorsunuz? Çünkü yanılıyorsam düzeltin; anladığım kadarıyla blogtan ticari bi beklentiniz yok ve ordan bi para da kazanmıyosunuz…

Yeri geldi söyleyeyim ben internetten hiç para kazanmadım. Viralmiş, sponsormuş, reklammış bu konularda tavrım başından beri aynı . Benden uzak kime yakın oluyorsa olsunlar. Çok fazla sen bana, ben sana ilişkisi var bu işlerde ve ben kimseye parası ve ürünü için cevaz verecek, ihihih <3 yapacak bir yapıya sahip değilim. Aksiyim, agresifim, tahammülüm sıfıra yakın. Başta dediğim gibi satış elemanıyım yani tezgahtarım. Asgari ücretle, sigortasız çalışıyorum (bittin sen patron) Minibüsle işe gidip geliyorum. Öğle yemeğim ve yol param da kendime ait. Sıçmık gibi bir iş anlayacağınız. Ama bir yıldır hayatım boyunca hissetmediğim kadar iyi hissediyorum kendimi. Bir hastalığım vardı nefes alıp verme zorluğu, işe başladım başlayalı esamesi kalmadı. Galiba psikolojikmiş. İnşallah öyledir.



Kitabınız Kıs Kısmı’nı ilk basılı olarak elinize aldığınızda ne hissetmiştiniz? Duygusal mısınız? Mesela gözleriniz ıslandı mı?

-Duygusalım fakat ağlamadım, gözlerim de ıslanmadı. Çok büyütecek bir şey değil, dünyayı feth etmedim. Herkes kitap yazıyor. İş mi bu? HİÇ!  Şey hissettim. Neden? Yani neden basıldı bu? Doğru bir şey mi yaptım yanlış bir şey mi? Olumsuzlukları göğüslemeye değecek kadar önemli mi şimdi bu zımbırtı? Sordum bunları evet. Değer vermediğimden de değil ne hissedeceğimi çözemediğimden. Kafası karışık, duyguları değişken biriyim ben. Gittikçe daha değer vereceğimi, hatta çok yıllar sonra yeniden elime aldığımda ağlayabileceğimi tahmin ediyorum.

Yenisi gelicek mi peki? Tarih yakın mı? Ve artık blogta çok sık yazmadığınıza göre blogtan derleme bi kitap olmuycak diye tahmin ediyorum. Bu kez ne anlatacaksınız bize?

-Gelecek, hatta  2 kitap olabilir.  Biri bitti ikincisini yazıyorum. Birinin Mayıs gibi çıkmasını umuyorum. Orta Dünya’dan Yozgat’a gelmiş Gorgorot adlı bir cücenin testi kebabı lokantası açmasıyla gelişen olay…Tamam ya şaka tamam. Yine kendi üslubumda bir şeyler yazdım/yazıyorum. Şimdi onu şeyapmayalım.

Çok hayal kurar mısınız? Başınızı yastığa koyduğunuz zaman ille de olsun istediğiniz bi şey var mı? Varsa o ne?

- Yastığa hacet yok, direk yürürken bile kuruluyo o. Eskiden daha çok kuruyordum. Birkaç yıl öncesine kadar kafama kovayla su döküp hayal aleminden çıkarıyorlardı. Orada ülkeler geziyordum, hiç konuşmayan arkadaşlarım vardı,  çırılçıplak kumsallarda dolaşıyordum,  sürekli cinayet işliyor öldürdüklerimi yiyo…geçelim, o kadar detaya girmeye gerek yok. Şimdi hayatın yoğunluğundan rüya bile göremiyorum. Belki böyle daha iyidir. Uzaklaşmak en büyük hayalim. Tanışıksız yerlere gitmeye ihtiyacım var. Güney Amerika’da bir yerler olabilir. Peru olur, Brezilya olur. Son gözdem ise Finlandiya.

Kısa Kısa:

En son neye çok öfkelendiniz?

-Çamaşır makinam bozuldu tamirci çağırdım söktü, yapamadı servise gidecek dedi eski haline getirmeden bırakıp gitti. O kadar öfkelendim ki anlatamam. Sonra inanmayacaksınız ama ben yaptım. Artık ne kadar öfkelendiysem tamirciye dönüştüm. İçine bir şey kaçmış el feneriyle onu buldum ve tellerle çıkardım. Ama arkasını kapatamadım. Hala duruyor. Hala öfkeliyim. Seni bulacağım tamirci Rüstem!!!

 En son ne zaman ayaklarınız yerden kesilecek kadar bi şeye sevindiniz ve neydi o?

-Bu yaz Gemlik dağlarında yaşadım bir süre. O zaman çok özgür hissettim kendimi. Kimse yoktu, telefonum, televizyonum yoktu. Ağaçlarla konuştum, domuzlarla savaştım, çiğ et yedim. İlkel zamanlarıma döndüm. Şahaneydi. Yalnızlık ne güzel.

En son ne zaman aşk acısı çektiniz?

Geçen yıl. Hala çekiyorum az az. Daha zamanı var. Çok sevmişim ben be. Bu kadar tahmin etmiyordum. Onunla kurduğumuz hayallere ağladığım kadar hiçbir şeye ağlamadım. Tam kafama göre bir adamdı. Ama işte olmadı neden olmadı ben de artık netleştiremiyorum. Saçma sapan bitti. Bu konuda söyleyeceklerim bu kadar.


Okuduğunuz bi kitapta en son hangi cümlenin altını çizdiğinizi hatırlıyor olabilir misiniz?

Şu an aklıma Aylak Adam’dan  “Ne yamansınız dökme kalıplarınızla; bir şeyi onlara uydurmadan rahat edemezsiniz” geldi.

 Seyahat etmeyi sever misiniz? En çok görmek istediğiniz yer neresi?

-Dünya

MESELA...

Yüzünüzü bile görmediğimiz için akıl yürütmek bile çok kolay değil. Mesela süslü müsünüzdür? Makyaj yapmayı sever misiniz?

-Çok süslü değilim. Az süslüyüm. Giyim kuşama para harcamaktan hoşlanmıyorum. Kendim de sattığım için bu işlerde epey bir kazık döndüğüne şahit oldum. Şimdi hangi mağazaya girsem kazıklandığım hissine kapılıyorum. Yine de kendime bakarım, temiz giyinirim. Çorap, çamaşır ve ayakkabı konusunda özenliyim. Sutyen kolleksiyonum var. Makyaj olarak yüzüme allık, pudra gibi tozlar püsürler sürmem, cildime yazık. Genelde sadece göz makyajı yapıyorum. Dudaklarım kalın olduğu için ruj sürünce şuh olduğumu, o halde sokaklarda “al beni al beni erkekim” der gibi gezindiğimi sanıyorum. Bu nedenle az kullanıyorum.

Mesela spor yapıyor musunuz? Plates milates ayaklarınız var mı?

-Yaparım. Günlük bir saat az tempolu yürüyüş yapıyorum. Evde de yer jimnastiği falan var kafama göre şekiller, kıvırmalar. Çocukluğumdan beri böyle debelenirim yerlerde. Pilates milates bilmem ben. Eski köye getirdiğiniz yeni adetlerden bıktım ha :s

Mesela duş alırken şarkı mırıldanmak gibi bu huyunuz var mı? Varsa ilk aklınıza gelen?

-Bu sorular nereye doğru gitmekte? Az kaldı ki burnunuzdan tatak çıkarıp yuvarlar mısınız, duş başlığıyla erotik anılarınız oldu mu? soruları geldi gelecek. Allah sonumuzu hayretsin. Duşta şarkı söylemem ben ya. Kulağım iyi değil benim. Sevdiğim şarkılar aklımda kalmıyor. Kalanlar da mağazalarda, sokaklarda çalan zorla ezberimize yerleşen leş pop şarkıları. Ben entelim söylesem söylesem opera söylerim. Onları da ezberleyemiyorum.

Valla aklıma gelmedi, güzel sorularmış, gelse onları da sorardım :)

Mesela, türk kahvesi sever misiniz? Nasıl olsun?

-Onu da sevmem. Merhaba ben şirinler köyünden öfkeli. Başkası yapınca içerim de kendim yapıp kendim içmekten zevk almam. Genel olarak kahvenin hiçbir türüyle aram yok. Ben çaycıyım. Demlik demlik çaycı. Bardak bardak çaycı.

http://siminya.blogspot.com/