23 Ağustos 2013 Cuma

Ayşe Özyılmazel ile; aşkın eşiğinde...!

Sevdiğim insanlarla anılarım var benim. Eminim sizin de var.
Hiç tanımadığın biriyle ama; tanımadığın ama bi duyguyu bi aklı paylaştığın insanlarla.
O paylaşımdan bir sevgi yarattığın, sonra yaşanmışlıklarının arasına aldığın bir anı.

Canın sıkkınmış mesela, bulunduğun yerde artık bulunmak istememişsin. Bir mazeret uydurmuşsun işte ne bileyim! Başım ağrıyor, hastayım ya da annemle buluşacağım demişsin.
Evet evet aynen öyle; bildiğin yalan söylemişsin.
Basıp gitmişsin sonra.

Çeşmedeydim. Güneş beynimin suyunu ekşitmişti. Darlanmak deriz hani.  Bilirsin o ruh halini...
Darlanmıştım.

"Ben gidiyorum...selametle :) başım ağrıdı deyip koyuldum yola.
Amaçsızca...
Artık yol nereye çıkarsa?
Ayaklarım beni marinaya götürdü.
Baktım köşede D&R.
Süzüldüm içeri.  Gözüm bir kitaba ilişti.
"Kalpten düşme" diyordu kapağında ve soruyordu sonra: Sahi ben neye inanmıştım?

Bir kitabın kapağında soru varsa bu çok mühim bişeydir.
Çünkü hayat cevaptan çok sorudurya aslında...
Tek başıma kuruldum bulduğum ilk münasip köşeye.
 Soluğu 67.sayfada aldım :)

Diyordu ki Ayşe Özyılmazel;
"Malzemelerim daima eksik. Limon tek. Buz desen ancak bir bardaklık çıkar sana"

Seviyorum işte "hazırlıksız" kadınları.
Hazırlıksız yakalananları...
Kafasının arkasında başka bir plan yok demek ki diyorum. O kadar hazırlan-mamış.
Bişeyleri eksik...oluruna bırakmak değil de hani, olduğu gibi!
Çok mu mana yüklüyorum her şeye?
Belki...!?
Belki de değil.
Tam düşündüğüm gibi.
Olduğu gibi.
Yeniden başlamak eylemi  çok inandığım bi şey değil; ama kitabınız Kalpten Düşme'yi okurken resmen öyle bir duygu geçti bana. Küllerinden yeniden doğmuş bir Ayşe Özyılmazel! Siz peki böyle bir kavrama inanıyor musunuz? 

-Yok öyle bir şeye pek inanmıyorum. İnansam da kitaptan çıkarttığım sonuç ve hissim böyle değil. Küllerimden doğduğum değil, yaşadıklarımla eğilip büküldüğüm sonra doğrulduğum, kendimi sorguladığım ve sorgulamaya devam ettiğim doğrudur.

Kendinizi ifade etmenin en kolay yolu olduğu için mi yoksa hep bir puzzle'in eksik parçasını arama arayışı mı? İnsan ancak "rahatsızsa" yazar demişti biri bana! Bir insan neden yazar sizce? Ayşe Özyılmazel neden?

Aramızda kalsın ama ben de insanın mutsuz, rahatsız, huzursuzken yazabileceğine inanıyorum. Mutluyken yiyip içmek, yan gelip yatmak, seyahat etmekten başka birşey gelmiyor aklıma. Beni yazmaya iten şey duygularımın yoğunluğu, düşünmek, sorgulamaktır.

Kalpten Düşme, sf: 119 Zırıl Zırıl diye başlayan bölüm:

Üzgünüm...gözlerine kadar özgürlüğüm...! diye bi cümle var. Altını kırmızıyla çizmişim. Ayşe Özyılmazel'in özgürlüğünü bir çift insan gözüne teslim etme ihtimali var mı gerçekten? O dizedeki kasıt tam olarak nedir?

Şimdi şöyle anlatayım. Birini çok sevdiğimiz, bizim için çok önemli olduğuna inandığımız ve o kişinin onayına aç olduğumuz zaman özgürlüğümüz de onun gözlerindeki duyguyla sınırlanıveriyor. Bu oluyor. Zaman zaman hepimize oluyor. Özellikle ebeveynlerimizin karşısında. Burada bambaşka bir duygu söz konusu, aşk değil, onaylanmak, biricik olmak isteyip olama-mak.

Peşin Peşin diye başlayan bölüm:

Herkes bi'şeyin peşinde diye başlıyor. Ben senin eşiğinde...diye bitiyor.

Ordaki "sen" en çok kim?

a) Benim! çünkü bu kitap aynı zamanda kendi iç dünyama çıktığım bir yolculuktu. 
b) Sensin! yani okur.
c) "B" anlayan anlamıştır!
d) Hepsi
e) Hiçbiri

Aşk! Ben hep aşkın eşiğindeyim.

Alaçatı yazısı beni tek kelimeyle mahvetti.
İlk okuduğumda tüylerim diken diken olmuştu.
İkinci de offfff çoook güzel dedim. Üçüncüde insanlığıma yenildim merak ettim.
O yazı gerçek bir mecaz sanatı mı? Ordaki Alaçatı gerçekten Alaçatı mı?

O yazıyı tam da kış vakti Alaçatı’da yazdım. Oradaki hem Alaçatı, hem değil. Alaçatı ve ben ve aşk. Tamamen hesapsız, plansız, kalpten bir yazı. Ben de çok severim...

Nihat Genç'in bir kitabı çıktı Edebiyat Dersleri adı. Okumadım ama kitabın kapağını gördüm ve aynen şöyle yazıyordu: Ben sizden değilim; ben edebiyatı karşılıksız sevdim! Yazdığınız yazılar söylediğiniz şarkılar da dahil böyle bişeye inanıyor musunuz? İnsan neyi ne denli karşılıksız sevebilir?

Karşılıksız sevmek çok zor. Belki de yalnızca insanın evladına duyabileceği bir his. Ya da bilemiyorum belki de bir sanata. Ama bir insana karşılıksız sevgi duymak hem çok yüce hem de altından kalkılması zor bir hal. Çünkü sevgi beslenmek ister. Beslendikçe büyür. Bir duvarı yalnızca duvar olduğu için sevebilir misin? Eğer bunu becerebilirsek zaten yerden yükselmişizdir. Ben müziği karşılıksız seviyorum diyemem, ya da edebiyatı. Onlar bize birşey vermeseydi sevebilir miydik?

Eminim ki defalarca sorulmuş bir soru. Bu nedenle yazı mı müzik mi ? demeyeceğim;  onun yerine yazı hangi duygunuzun karşılığı müzik en çok hangi yönünüzü besliyor diye sormak istiyorum?

Yazı konuşamadıklarımın, anlatamadıklarımın, iç dünyamın karşılığı. Müzik de öyle. İyi hissetmemin yolu, kendimi ifade edebilmenin, bir işe yaradığımı hissedebilmemin.

Köşe yazarlığı, müzik kitap derken tüm bu yoğunluğunuzun ortasında bir de blog sayfanız çıktı. Şahsi olarak çok eğlenceli buldum en çok da tavsiye notlarınız için girip bakıyorum. Blog fikri nasıl gelişti? Kaba tabiriyle nerden esti? 

Uzun zamandır istiyordum, üşengeçliğimden yapamamıştım ancak sonradan kendi dergim gibi bir blog oluşturmaya karar verdim. Bu yazı Ayvalık’ta geçirdik. Denize gir, güneşlen, kitap oku bir yere kadar. Kendimi,  hayatı yaşadığım gibi sansürsüz, bu yazı da şimdi yazılır mı demeden yazıp paylaşmak istedim ve çok da sevdim.

Bir de blogunuza girdiğim zaman şunu farkettim. Sabahtaki köşenizde özel hayatınızdan neredeyse hiç bahsetmiyorsunuz; ama blogta sevgilinizin resmini bile paylaştınız. Orası daha mı eviniz kendiniz gibi hissettiğiniz bir alan? En çok orda mı özgür hissediyorsunuz?

Aynen öyle. Gazeteye yazmanın belli raconları var. Orası bir kuruma ait. Blogun tamamen sana ait. Müzik de paylaşabilirsin, fotoğraf da, yemek de pişirebilirsin.

Ben size sorularımı hazırlarken bi arkadaşımdan "napıyorsun?" diye bir mesaj düştü telefonuma. 10. Sorudayım hadi benim yerime bir soru sor ne sorardın ? diye yazdım. 

O şımarıklığından ingilizce sormuştu ama ben hiç o topa girmiyor en Türkçe haliyle arkadaşım Kağan'ın sorusunu yöneltmek istiyorum:

Ayşe! siz özünde "ne" arıyorsunuz? "nerde" arıyorsunuz? 

Çok güzel bir soru Kağancım! :)  Bunun cevabını tam bilemiyorum ama şöyle diyebilirim; özünde ben de herkes gibi kendini arıyorum.

Can Yücel'in bir dörtlüğü var. Ne zaman aklıma gelse içime ok gibi bi şey saplanır. Bi yandan da dünyanın en güzel aşk sahnesi gelir gözlerimin önüne.
Diyor ki: Yabancı bir Televizyon görüncesinde bitkilerin nasıl çiftleştiğini seyrederken ağlıyorum...
derken, aklıma geliyor Güler'le ilk sevişmemiz.
Orda da ağladığımı gülerek hatırlıyorum...

Siz hiç sevişirken ağladınız mı?

Çok özel bir soru. Sana bunun cevabını istersen veririm; ama  burada değil.

Hayatın her alanında hepimizin insan olarak en incindiği noktadır hani "anlaşıla-ma-mak!"
Ayşe Özyılmazel anlaşıla-madığını hissettiğinde ne yapar? Neye ya da kime tutunur?

Anlaşılamadığımda eğer karşımdaki sevdiğim biriyse tekrar tekrar anlatmaya çalışırım yok anlamak istemeyenler tanımadıklarımsa yapacak birşey yok. Sağlık olsun.

Yazılarınızı okuyan, şarkılarınızı dinleyen kısaca rol model alan iki tane kız çocuğu hayal etsek... En fazla 8-9 yaşlarında olsunlar. Biri İstanbul' da ya da Tekirdağ'da yaşıyor olsun. Diğeri Hakkari' de ya da  Erzincan'da. 

Bi şekilde bizim bu söyleşimize denk gelmiş olsunlar. O iki kız çocuğuna aynı mesajı mı verirsiniz yoksa söyleyecekleriniz farklı olur mu? Ne söylemek istersiniz?

Yaşadığımız yerin neresi olduğu önemli değil, bizim esasen kim olduğumuz, ne istediğimiz, ne hayal ettiğimiz önemli. Hayat kolay değil, herşey bir anda gerçekleşmiyor ama hayal edince, isteyince, çalışınca imkansız diye birşey yok!  Hayalsiz kalmayın, sıradan olmayın.


KISA KISA:

Romantik aşk filmi diyince aklıma:   NOTTING HILL  gelir!

Çocukluğumda bilinçli olarak okuyup adını hatırladığım ilk kitap:  ÇOCUK KALBİ

Bir insanda beni en çok:  ÖZGÜVEN cezbeder.


Islık çalmayı biliyor musunuz?
-Deniyorum deniyorum olmuyor, olmuyor :)

çay mı kahve mi?
-Çay.

Bira mı şarap mı? duruma göre başka menem bişey mi?
-Rakı

Topuklu mu sandelet mi?
-Sandalet

Bu da alakasız bir nostalji olacak ama bulunduğum mekanda soruları hazırlarken bu şarkı çalıyordu.  Aşk her şeyi affeder mi? :)

-Affedebilir. Eskiden affetmez derdim, şimdi sevmek ve emek vermek ne kadar zor biliyorum, eski fevriliğimi artık takdir etmiyorum. Evet, aşk herşeyi affeder ama bunu sevgilim duymasın.

SON SORU: Sahi! siz neye inanmıştınız? Cevabını bulabildiniz mi? 
Çok şey var inanıp hayal kırıklığına uğradığım ama çıkarttığım tek şey var; insan önce kendine inanmalı!

Tüm kalbimle çoook teşekkür ediyorum. Ne kadar mutlu olduğumu anlatamam.  
Ben teşekkür ederim, sorularınız çok güzeldi. Blogunuzu takip edeceğim.