26 Şubat 2013 Salı

Ahmet Hakan ile...! Güneş'in sofrasında...dostların arasında...!

"Eksik de olsa, sorunlu da olsa, bir sorumluluk taşımanın çok faziletli bi iş olduğuna hep inanmışımdır!"
14 Haziran 2010 du.
O gün köşesinde böyle bi yazı yazmıştı.
Kelimenin tam anlamıyla mest olmuştum!
Budur! demiştim.
Elimdeki gazeteyi koşarak, balkonda oturan Baba'ma götürmüştüm.
Baba! Baksana! Ahmet Hakan ne demiş!?
...
Kahretsin!
O kadar da prova yapmıştım halbuki.
Karşı karşıya geldiğim o anda bu hikayeyi anlatacaktım!
O yazısına neden öyle vurulduğumu...
Bana ne ifade ettiğini...
ve neden o günden sonra O'nu okumaktan hiç vazgeçmediğimi!
...
Kısmet böyleymiş!
Heyecandan ellerim hatta sesim titreyecekmiş...
Ve her zamanki gibi konuşarak çok net ifade edemediklerimi,
yazarak anlatmaya çalışacakmışım...

İtiraf etmeliyim ki, son ana kadar da emin değildim!
Günlerce içimde o deli heyecan ve kocaman bi "acaba?" duygusuyla dolaştım!
Çünkü en nihayetinde - birilerinin- de söylediği gibi;
ben kimdim ki!?
...
Bi kaç gün kalmıştı görüşme gününe...
Özgür! demiştim, bi arkadaşıma.
(sanki haddim -miş- gibi!)
"Ben çok inanıyorum! sence de -sözünün eridir- di mi?"
"Bence öyle!" demişti...
Öyleymiş...!!!
...
O yazıya  neden öyle vurulduğuma gelince;
O yazıda,  belki bi çoğuna çok klasik gelicek bi duygu yatıyor...
Ama; benim  için çok "büyük bi duygu!"
Ve o duygu şu: Ahmet Hakan kimsenin fikrini değil, fikirlerin "hürriyetini" savunuyor...!!!
En çok bunu yaptığı...böyle güzel yaptığı için!
Tüm kalbimle....Teşekkürlerimle...


Bugüne kadar sizinle yapılmış neredeyse bütün röportajları okudum. 
Hemen hemen hepsinde aynı şeyler sorulmuş ve haliyle çok benzer cevaplar alınmış.
Hepsinin bilgisi google da zaten  var; özellikle "tarafınız?" sorusunun cevabını artık hiç merak etmiyorum!  Ben daha "insanlık" hallerinizle ilgili sorular sormak istiyorum...diyip...
ilk sorumu soruyorum;
Ahmet Hakan, büyüyünce ne olmak isteyen bi çocuktu?
Çocukken varmak istediği yerin hayaliyle bugün bulunduğu yerin birbirine mesafesi ne kadar? 
a) tek dolmuşla gidilir
b) yürüme mesafesinde.
c) tam da ordayım.
d) çook uzak!

Yürüme mesafesindeyim...orta tempo bi yürüyüşle on beş yirmi dakika. B diyorum.
Buraya gelmeden önce,  dersimi çalışırken yaptığım şeylerden biri de,  bi fotoğrafınızı seçip baya bi uzun uzun bakmak oldu.  O an yürüttüğüm tahminlerden biri de ;  aklı hep sokaktaki oyunda ama kendi hep ödevinin başında bi çocuk kurdum kafamda. Çok mu sallamışım? :)
Yoksa baya bildiğimiz komşunun bahçelerindeki eriklere dalan bi oğlan çocuğu muydunuz?

- Ortası... ortada bi yer. Ne tamamiyle komşunun bahçesindeki erik ağacına sulanan bi çocuk ne de tamamiyle önündeki işe  konsantre olmuş bi çocuk. İşini de yapan ama oyundan da çok uzak değil!  Bilmem anlatabildim mi?

Anladım...! :)

Okuduğum bi kitapta, bi kadın bi erkeğe  Londra'da bi parktan bahsediyor... "o kadar sakin o kadar efendi bi park ki, bazen tutup silkelemek, küfür edip parkı tahrik etmek , çizgisiden çıkarmak istiyorum!"  Twitterda kendisine yapılan hakaretleri sizin kadar rt leyen yoktur heralde. Peki Ahmet Hakan'ı çizgisinden ne çıkarırdı ya da öyle bi ihtimal var mı?

- Çizgimden çıkmamayı zamanla öğrendim. Çizgiden çıkmamak zamanla öğrenilebilecek bi şey. Beni çizgiden çıkmaya zorlayan tek bi şey vardır. O da anlaşılamamak!!! ama; anlaşılmama halinde bile çizgiden çıkmamayı "zamanla" öğrendim...!

Twitterda çok sık kullandığınız bi cümle var: Bir yurdum klasiğidir aslında. "Annem olaylara karışma!" dedi-yi sık sık yazıyorsunuz. Ordan aklıma gelmiş bir sorudur bu. Kurduğunuz ilişki açısından anneci misinizdir daha çok, babacı mı?

Aileme karşı kadirşinas bir itaaatsizlik içindeyimdir! (gülüyor...) İyilik bilirim ama;  itaatsizimdir! Twitter da anneden bahsetmemin nedeni. hepimizin annelerinin yaklaşımına örnek olsun diye. Annemi çok severim;  o ayrı bi şey ama özünde ne anneci ne babacıyım. Eşit mesafedeyim ikisine de. 

Yazıyorum çünkü? 

Beş nedeni var.
- birincisi, para kazanıyorum, hayatımı yazarak kazanıyorum!
- iki, yazarak kendimi daha iyi ifade ediyorum.
- üç, yapacak başka bi şey yok.
- dört, hayatım boyunca hep yazanlara imrenmişimdir.
- beş, yazı çok bireysel bir iş. Ekip gerektirmiyor. Tek başına yapıyosun ve bu çok hoş bi şey.


Bu belki çok klasik bi soru olucak ama kişisel olarak merak ediyorum. Ahmet Hakan'ın entellektüel yazar tarifi nedir? Entellektüel kime denir?

Entellektüel, sadece tek bir alanda uzmanlaşmış olmamak,sadece uzmanlaştığı alanla ilgili değil, hayatın diğer alanlarıyla ilgili de bilgi sahibi olmak.
Sadece bilgi sahibi olmak yetmez;  onu yorumlamak!
sadece yorumlamak yetmez;  o yorumlarla birlikte, yeni şeyler söylemek!
bu üç koşul bir araya geliyorsa entellektüel olur insan...

Gazetede köşe yazan isimler arasında 10. köy diyebileceğimiz biri var mı, varsa o kim olabilir sizce?

Her yazar için 10.köy söz konusudur. Her yazar için! Tek müstesna, kendilerini güce ve iktidara odaklayan yalakalar hariç! onun dışında her yazar için böyle bi risk vardır...!


Babamın anlattığı bi hikayeydi bu bana. Ecevit'e sormuşlar bi gün. Demirel halkın dilinden çok iyi anlıyor, halkın nabzını tutuyor ama siz hep halktan kopuk olmakla suçlanıyorsunuz.
Ecevit şöyle cevap vermiş: Demirel halka iniyor, ben halkı kendi seviyeme yükseltmek istiyorum!
Ahmet Hakan'ın yazarken hiç bu tip kaygıları oluyor mu? Yoksa -herkes tarafından anlaşılır olmak- her koşulda önceliği mi?

Herkes tarafından anlaşılır olmak her koşulda önceliğimdir!
Halka inmek, halka çıkmak... böyle şeyleri  çok düşünmüyorum.
Birincil önceliğim bu! Sonra başka şeyler gelir  ama; anlaşılır olmak en önce!

Üniversite'de bi hocamız şöyle bi cümle kurmuştu. "Türkiye'de batıdaki  gibi gerçek manada  burjuva kültürü yoktur. hiç bir zaman da olmamıştır. Sadece Para olarak o güce ulaşmış zenginlerimiz var. Bakınız Sabancı bile köy çocuğudur!"  Hal böyleyken kendinizle ilgili -sınıf atladı- yorumlarına gülüp geçiyor musunuz sadece, yoksa zaman zaman kaale alıp cevap verme dürtüsü oluyor mu içinizde?

Gülüp geçiyorum... Tam da üniversitede sizin hocanızın size söylediği o gerekçe nedeniyle!
En burjuvayım diye dolaşanların üç kuşak öncesine git, yer sofrası görürsün...

Bi röportajınızda Fecr suresinin sizin için öneminden bahsetmişsiniz.
Surenin kafiyesi ve okunuşu mu yoksa içeriği mi sizi çok etkiliyor? Ben bilmiyordum açıkçası ama özellikle araştırdım biraz. Surede belirgin olarak bir umut ögesinden söz ediliyor. Kötü şeylerin asla sürüp gitmeyeceği, mutlaka sonunun geleceği vs gibi.

Musikisi çok yüksek... Kuran tabi çok mucizevi bi kitap! O mucizelerin içinde en önemlilerinden birisi de musukisinin  çok yüksek olması, çok yüksek bir edebiyat içermesi. Fecr suresi de benim için bu anlamda en "şah"  suresidir!

Bu da gene benim -kendi adıma- çok kendim için sorduğum bi soru: Yılmaz Özdil kenidisine sorulan " Hükümetle ilgili en ağır eleştirileri yapan yazarlardan birisiniz! Dolaylı da olsa hiç baskı hissediyo musunuz?" sorusuna, Erdoğan beni sever, şaka değil çok ciddiyim! diye bi cevap vermişti. Soruyu soran gazeteci acaba "ironi mi" diye soruyu tekrar soruyor, Yılmaz Özdil de "Hayır! çok ciddiyim!" diye cevabını yineliyordu.  Resmen yazılarındaki samimiyetini sorgulamama neden olmuştu o cevap.
Şimdi samimiyetine çok inandığım bi yazara sormak istiyorum. Melih Gökçek'le twitter da yaptığınız muabbete, yakınlığınıza "romantik bi sosyal demokrat" duygusuyla,  resmen bozuluyorum. :)
Benim bu konuda moralimi düzeltecek ne söyleyebilirsiniz ? :)

(gülüyor...)

-Hiç bir şey! Eğleniyoruz...mavra yapıyoruz. Çok özel bi anlamı yok. 

Bugüne kadar hiç cevap vermediğiniz soru başlıklarından biri de "aşk!" Mahremiyet duygusuna çok inandığınızı kesinlikle cevap vermek istemediğinizi söylemişsiniz her defasında; 

Peki, Ahmet Hakan kadınlarla diyaloğunda ne kadar kibar bi adam desem? 
Mesela kapı açar mı? yol verir mi?
Sigarasını yakar mı?
Yoksa "ne münesabet, ben her koşulda Ahmet Hakan'ım" egosu taşır mısınız?

Ben  kadın ve erkek arasındaki eşitlik fikrini ağır bi şekilde içselleştirmiş bi insanım. Karşımdakine kadınmış erkekmiş diye bakmam. Bir insana karşı ne denli nazik isem, bir kadına da o denli nazik bi insanım. Fark gözetmem! Yapay incelik...normalde adam  çok kabadır, bi kadın  görünce çok başka şekillere girer. Bu tip tavırlardan hoşlanmıyorum. Ama hani protokoler davranışlar vardır, kadınlar önden geçer o tip reveranslar vardır ama; öyle altını çize çize abartılı davranışlar benim yapabileceğim şeyler değil. 
Ayrıca benim kadın arkadaşlarımın hiçbiri böyle protokoler davranışlar beklemezler benden.
Peki hani şu "zeki kadın güzel kadındır!" diyenlerden misiniz, yoksa yalnızca güzel bi kaşın güzel bi kirpiğin büyüsüne kapılabilir misiniz?

Valla ben güzellik çirkinlik kaş göz zeka bunlarla ilgili değilim. Kadınlarla erkeklerle ilgili konuşurken bu unsurlardan behsetmemek lazım. Mahrem bir şeydir bu. Bi kadında o bütünlüğün içinde; bir  "insanda" daha doğrusu o bütünlük içinde değerlendirmek ve kadın-erkekten ziyade "insanlardan" bahsetmemiz daha doğru olur!



 Spor yapıyo musunuz?
-Yürüyüş yapıyorum...

Çaya kaç şeker atıyosunuz?
-Tek.

Nargile içiyor musunuz?
-Öyle bi yere gittiğimizde...zaten nadiren giderim. Elimizde olsun bi şey diye deniyorum ama;  tutkunu değilim.

Hiç dalmak, paraşütle atlamak gibi (bakış açısana göre tabi) çılgınca sayılabilecek şeyler denemek geçiyor mu içinizden ya da daha önce denediniz mi?

-Dalmak hariç,  ekstrem sporların hepsini demode buluyorum. Ayrıca ben her zaman ayaklarım yere bassın isterim. Uçmak kaçmak bunlar bana göre şeyler değil!


Tavuk döner diyince aklıma Mehmet Yaşin geliyor diye bi twit atmıştınız. Çok gülmüştüm.  Peki Yanar döner desem, aklınıza ilk kim gelir? :)

-Aklıma gelenler güç karşısında her iktidara yalakalık yapanlar,  güç karşısında eğilenler, o iktidarda o'cu bu iktidarda bu'cu olanlar! İsim isteme benden, Herkes biliyor isimleri.Yanar dönerlik öyle bir şey.

Bi deniz kenarındasınız, mevsim bahar olsun, tek başınasınız. Çalan şarkı  Ezginin günlüğü şarkının sözleri de şunlar olsun: Kalksam duraktan, dolmuş gibi, arka koltukta unutulmuş gibi, terliklerimle gelsem sana, sonunda aşkı bulmuş gibi!...
O anki duygunuz desem?
a) huzur
b) geçmiş güzel bi hatıra
c) geleceğe dair umut
d) Ezginin günlüğünü sevmem, pek bişey ifade etmezdi.

Yoook Huzur! Severim ezginin günlüğünü. Huzur... Geçmişi yadedecek kadar yaşlı, umut dolu gelecek hayalleri kuracak kadar da genç değilim. O yüzden huzur... 

Gazetedeki odanızdasınız. Kapı açılıyor ve içeri elinde koca bi demetle esmer bi oğlan çocuğu giriyor.  Teşekkür edip çiçeği alıyorsunuz, kartı okuyorsunuz ve yüzünüzde eşsiz bir gülümseme beliriyor...Ne yazıyor olabilirdi ki o gülümsemeyi yaratmış olsun?

-Seni Anlıyorum....!


Vaaoovv bu çok güzeldi...! Peki...başka bi gün, trafiktesiniz... feci bi trafik var, acil bi yere yetişme çabasındasınız, haliyle biraz da gerginsiniz. Tam o sırada insan kılığında tuhaf bi yaratık direksyonu önünüze kırıyor. 

Eeee?

a) camı açıp küfretme ihtimalim var!
b) camı açıp daha kibar bi şekilde "ne yaptığını sanıyosun kardeşim" derdim heralde.
c) camla mamla uğraşmaz kendikendime havazanallah çekerdim:)
d) Oya! ömrümü yedin :)

-Buna da "c" diyorum. Camla mamla uğraşmazdım...o tip diyaloglara  girmem.

Sizi ekranda hep ceket gömlekle görmeye alışığız. Günlük hayatınızda bir okurunuzun sizi yırtık pantolonla görme ihtimali var mı ? 

-Yoo hayır! spor kıyafetlerle görebilirler. ama yırtık pantolon, hayır!!


Kısa Kısa:
En sevdiğiniz Neşat Ertaş türküsü? 
Seher vakti çaldım yarin kapısını...

En sevdiğiniz Ahmet Kaya şarkısı? 
Ahmet Kaya'nın çok şarkısını çok seviyorum... ayırıp söylemeyim şimdi. Neşat Ertaş için de aynısı söz konusu aslında.

En sevdiğiniz Oğuz Atay romanı?
Korkuyu beklerken. Tutunamayanlar' ı da çok severim.  Zaten az romanı var, hepsi çok güzel...hepsini severim...

En sevdiğiniz Nazım Hikmet Şiiri?
Ben Nazım Hikmet'ten çok hoşlanmam ama; Karlı kayın ormanı diyebilirim. Zülfü Livaneli'nin de bestelediği "Ben ordan geçerken biri amca dese gir içeri, girip yerden selamlasam...hane içindekileri..."  sinematografiktir de o, değil mi?

En sevdiğiniz Necip Fazıl şiiri? (Buna ağız dolusu bi cevap veriyor...)
Kaldırımlaaaarrr!!! Kimsesiz çocukların annesi. Kaldırımlaaarrr...çok güzel bi şiirdir!

Son soru: Şu an burda olmaktan mutlu musunuz? (cevap hayır olursa röportaja koymam! :)
Çoookkk! Güneşin sofrası dostların arası...
Güneşin sofrasındayız....dostların arasındayız...!

Çoook teşekkür ederim. Bu ilk röportajımdı sorular biraz "şey" geldiyse ? :))

- Yook Hayır, harika! hiç de "şey" gelmedi! "Hiç tedirgin olmanı gerektirecek bi durum yok . Tam aksine çok güzel sorular çıkarmışsın. Çok farklı, değişik... bu zamana kadar yapılanların dışında bişey olması  da çok güzel oldu...!

...


Naçizane kişisel anekdotlarım :)
- Sesinden ve hitap şeklinden çok etkilendim! Kalemindeki gibi sesinde de "vurgu"  var! :)
Bi cümle kuruyor...o cümlede "bi şeyin" altını çiziyor! "Altını çiziyorum!" demeden çiziyor! ve siz o kelimeyi hemen yakalıyorsunuz.
-Asla üstten bi tavrı yok ama; gereğinden "fazla" mütevazi bi tavrı da yok!
Doğru kelime şu sanırım: İnanılmaz -özgüvenli ve kendinden emin- konuşuyor! 
Söylediğine -kendi inanan- da,   haliyle sizi de "inandırıyor...!"




fotoğraflar: by E. Özlem Sönmez! :))