10 Mart 2013 Pazar
Hazal Yılmaz ile..."anlam...arama...!"
Bazı şeyler insan hayatında "zorunluluktur" hani. Yapmak zorunda hissedersin ve yaparsın.
Bazıları adettendir...müfredata uyarsın!
Bazılarını arada bir canın ister, geçerken uğrarsın!
Bazıları alışkanlıktır, öylesine, düşünmeden elin ayağın gider.
Bazı şeyler de vardır ki -maksatlı- bir tercihtir!
senin için artık bir -ihtiyaç!-tır.
Yapmazsan olmaz!
Yapmazsan eksik hissedersin.
Ve sadece kendin için yaparsın.
Sana verdiği haz için, hissettirdiği doyum için, ruhunu beslediği için!
Ve her koşulda "iyi geldiği" için...
Hazal Yılmaz ismi benim için böyle bi duygunun karşılığı.
O benim "bilinçli" bir tercihim, çünkü ondan çok şey öğreniyorum...
Ve de o benim için bir ihtiyaç artık!
Olmazsa olmazım!
Olmasa eksileceğim...!
...
Hayatım boyunca kelimelerle bi derdim oldu benim. Öyle gelişigüzel elimi kolumu sallaya sallaya önünden geçip gidemedim.
Bi kitapta okudum, altını çizdim. Bi duvarda gördüm...önünde durup, düşündüm....
Bi şarkıda duydum, içime çektim.
Bi adam eğilip kulağıma söyledi, mest oldum, kendimden geçtim...!
Bi sokak çocuğu ağzında geveledi...boşlukları kendi aklımda doldurdum.
Bi "kadın" blogunda yazdı "Ben hiç, babamın mezarına gitmedim!" dedi.
gözümde yaş birikti...!
Adı Hazal Yılmaz'dı!
...
Şimdi "o kadına" sormak istiyorum;
Hazal Yılmaz kim? özünde siz kimsiniz ve bana bütün bunları nasıl hissettirmiş olabilirsiniz?
-Bu konuda arkadaşlara sorma joker hakkımı kullanıp, şunları elde ettim. Sansürsüz söylüyorum: Sabırsız, kararlı. İş devreye girdi mi obsesif, inatçı, dediğim dedik! çok iyi dinleyici, Blogger olmasa psikolog olup kendi söküğünü dikemezmiş.Heyecanlı olduğu şiddette de asabi. Yalnızlık sahibi. Hayal sever..yaratıcı, sorumlu, umutlu, despot, ukala, zeki, cazibe sahibi, tez canlı ve cevaplı, bugünün işini on dakika sonraya bırakmaz, peşinden cehenneme gidilesi serseri, profosyonel turist. Türk değil fransız olmalıymış. ilham kaynağı, kuru yemiş kemirgeni. Türkçe sözlü hafif müzik radyosu, aman dikkat ikna eder! Jamiroguai Cozmic girl veya U2 Mysterious Ways şarkılarındaki gibi.
Çıkış noktanız aslında insanlara bi "yol tarifi" vermek gibi. Hem karnımızı hem ruhumuzu en iyi şekilde -doyurmanın- yollarını anlatıyorsunuz. Ne var ki bu iş dışardan bakıldığında bile inanılmaz yorucu gözüküyor insana! Sizin de bi yazınızda sitem ettiğiniz gibi -hayat sana güzel Hazal!- diyenlerin aksine, inanılmaz bir çaba ve emek görüyorum ben size baktığımda. Çok satan bir gazetenin köşesinden seslenmek gibi bi lüksünüz de oluşmuşken üstelik; blog yazmaktan vazgeçmeyip, bu işi bu kadar arzuyla devam ettirebilmenizin sebebi sizce nedir?
-Bu kadar güzel bi soruya kısa bi cevap vereceğim belki ama, bazen basit olmak gerekir denkleminden yola çıkıyorum. Tutku! yaptığım şeyi yapmaya devam etmemin tek sebebi sürekli kurban psikolojisinde yaşayanların aksine bi kez yaşadığımıza ve bundan sonuna kadar zevk almamız gerektiğine olan inancım.
Malesef artık değil ama eskiden Ahmet Altan'ı çok sever çok okurdum ben.
Ve onda en hayran olduğum özelliklerden biri en avam durabilecek kelimelere bile resmen bi "asalet" kazandırmasıydı. Misal "orospu" kelimesini öyle doğal, öyle zarif kullanırdı ki, bi arkadaşımın şöyle bi cümle sarfettiğini hatırlıyorum. "Yemin ederim Ahmet Altan'ın kaleminden okuyunca insanın "orospu" olası geliyor! :) Aynı şeyi sizin kalemizde de hissediyorum ben.
Çok bıçak sırtı bi durum değil mi aslında? Kelimeleri kullanırken nasıl hem bu kadar pervasız olup, hem de o kalemin kalitesini bu kadar koruyabiliyorsunuz?
-Ben yazarken kelime yerine yerleşiyor. Bok vardı bunu yapacak diyorum mesela çünkü o kelime içinden öyle bi çaresizlik duygusu içinde çıkıyor ama beni başka kadınlara karı diye hitap ederken ya da Allah belanı versin diye beddua ederken bulamazsınız! Genellikle kullandığım jargon bir aşağılamanın değil, bir isyanın eğrisi.
Peki binlerce takipçisi olan, bu kadar çok okunan ve hayatını burdan kazanan bi blogger olarak Hazal Yılmaz'ın kendisi bu hayatın içinde "özünde" neyin peşinde desem?
-Her anlamda özgürlüğün. Kimi zaman bunu tanımadığım bir şehrin sokaklarında hiç kimse olarak, hatta adını geçmişini değiştirdiğim küçük oyunlarla yapıyorum. Bazı hallerde de rutininde yaşadığım günlere uzun zamandır görmediğim bi arkadaşı alarak "hadi ilk otobüse atlayalım demişliğim de var. Bi gece yarısı Berlin'den Poznan'a giden trene kurulmuşluğum da.Seyyahlık bir meslek olsa iyi icra ederdim.
Ben blog yazmaya ikna olduğumda bi akşam oturdum ve bikaç arkadaşıma iki tane blog adresi gönderdim. Birisi sizinkiydi.
O arkadaşlarımdan biri bana şöyle bi cevap yazmıştı.
"Oyacım gönderdiğin adreslerin ikisine de baktım, biri çok güzel merak edip tekrar girerim ama diğerine bi daha asla bakacağımı zannetmiyorum, hatun uçmuş! başka bi boyutta!"
O "bi daha girmem" dediği blog sizinki "uçmuş" dediği hatun da sizdiniz! :)
Neden diye sorduğumda "benim seviyeme göre çok yukardan sesleniyor, dünyayı gezmiş, herşeyi yalamış yutmuş, resmen kendi eksikliğimle yüzleştim" demişti.
Ne kadar tuhaf ya da hatta kompleksli bulursak bulalım neticede bu da bi bakış açısı ve bloguyla, yazılarıyla tanışmış ama bu şekilde hissetmiş birine. Hazal Yılmaz'ın nasıl bi cevabı olabilir?
-Üç dövmem var, bunlardan birinde existenciel (gökyüzünde yaşayan) yazıyoru.Uçmuş, uçarı, uçak bunlar hep güzel kelimeler. Ayağı yere basmayan, hep daha ileride daha yukarda bişeyleri betimliyor. Gurur duydum.
"Tolstoy Olacak Çocuk!"başlıklı yazınızda yazıya olan derin tutkunuzu anlatmıştınız. "Anlamamıştı!" diye sitem ediyosunuz o yazıda. Bi yazarın en büyük derdinin "anlatmak" olduğunu düşündüğümüzde, Hazal Yılmaz o anlarda ne yapıyor? Anlaşılamadığını düşündüğünde yine yeni yeniden "o kaleme" sarılacak gücü nerden ve nasıl buluyor?
-Yaşamaya ayıracak zamanımız oldukça, yazmak için çok neden çıkıyor...
Bir de o paha biçilemez "gezmek-görmek- keşfetmek" tutkunuz var! Çok Gezenler Kulübünün de başındaki insansınız.
a) Hiç görmediğiniz bi şehrin yüzüyle ilk defa tanışmak mı?
b) Deli gibi hayran olduğunuz o yazarın yeni çıkan kitabının kapağını aralamak mı?
c) İlk görüşte çarpıldığınızı varsaydığımız o adamla ilk defa öpüşecek olmak mı?
d) Bi gece yarısı, aklınızda şahane bi hikayenin başlangıç cümlesiyle uyanıp kaleme sarılmak mı?
- Tek bir seçenek hakkınız olsa, şu anki duygunuzla, hangisinin heyecanı kıl payıyla da olsa, bir diğerini geçerdi?
- D) Bi gece yarısı aklımda şahane bi hikayenin başlangıç cümlesiyle uyanıp, kaleme sarılmak.Çünkü hala beceremediğim en büyük hayalim bu; kitap...ötekilerini yaptım, yapıyorum gene olsa gene yaparım.
Masal bu ya; Hayatta "bi şeyi çok isteyen" ama asla onu yapacak cesareti olmayan, kendi duvarlarına çarpıp duran kendi girdabında kaybolduğunu hisseden, hep bi adım ileri gidip üç adım geri düşen dünyalının biri, bi şekilde bi gece vakti pc paşında bizim bu söyleşimize rast gelmiş olsun;
Ve... bu, Hazal Yılmazın'ın O'nun için yazdığı bi kart postal olsun.
Dünyalı, o zarfı açsın...kart postalı çıkarsın.
-Ön yüzünde "neyin" resmi var?
-İçinde ne yazıyor?
-The opposite of reality is possibility" (Gerçekliğin zıttı olasılıklarıdır!) Üzerinde de James Dean Ryan Gosling, Jhonny Depp, Brad Pitt, Scarlett Johansson Natalie Portman kimi istersen onun siyah beyaz yakışıklı bi fotoğrafı olsun. Hemen bakar o zaman.
Kısa kısa:
Başucu kitabınızı "başucu kitabınız" yapan neden?
-Başucu kitabım Satranç. Okuyunca anlayacaksın.
(Benim de dönüp dolaşıp tekrar tekrar okuduğum kitaplardan biri ve ben de nedeninin ancak okunduğunda anlaşılabileceğine inanıyorum.)
Peki , defalarca dinlemekten bıkmadığınız "o şarkı" ne hissettiriyor size?
-Bu aralar bol bol Metronomy The Bay dinliyorum. Bol bol yaz kokusu getiriyor.
Her gün mutlaka okurum dediğiniz"o gazeteci" kim?
-Ayşe Arman, çünkü hep en yeninin, en sorulmayacağın, en yazılmayacağın en insanın hikayesinin peşinde.
İlle de tavlamak isteyeceğiniz "o adamın" en belirgin özelliği ne olabilir?
-Önce dışardan gördüm, bana baktığı diyeceğim, biraz tanıdıktan sonra da benimle her yöne kaçabilecek hafif gergin, biraz deli, arada gergin ruhumu toplayıp, evimde hissi veren dinginliği
Asla tahammül edemeyeceğiniz "o insan" nasıl biri?
-Ahlaksız! ama kelimenin tam anlamında.
Peki Çok Gezenler Kulübü'nün başındaki insan olarak bi kaç kelimeyle;
Berlin? White, Thes'te Pazar müzigi yanında bloody mary.
Amsterdam? Kanalda bir bot üzerinde kanepe, yanında şarap, ötede müzik...gidiyorum öylece.
Paris? Marais sokaklarından Saint german kanallarına...
Prag? -dan trene atla Varşova'ya bir oğlanla buluşmaya
Beyrut? Cazablanca da kahvaltı şart.
İstanbul? Aldım verdim ben seni yendim.
Ana ocağı? Galata.
Yar kucağı? Berlin
Karşım komşu? Londra.
Pek sevgili? Newyork.
Bu da benim Viyana'da bi dükkandan aldığım küçük bi panonun üzerinde yazıyordu: Sex ist nur schmutzig, wenn er gut gemacht ist? "Seks iyidir, sadece kirlidir"anlamına geliyormuş. Bu cümlenin size çağrıştırdığı ilk şey?
-Üstünü örtecek elbise bulamadığında, tüm pislikler çıkar ortaya.
http://hazalyilmaz.com/anlamarama/
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)