26 Şubat 2013 Salı

Ahmet Hakan ile...! Güneş'in sofrasında...dostların arasında...!

"Eksik de olsa, sorunlu da olsa, bir sorumluluk taşımanın çok faziletli bi iş olduğuna hep inanmışımdır!"
14 Haziran 2010 du.
O gün köşesinde böyle bi yazı yazmıştı.
Kelimenin tam anlamıyla mest olmuştum!
Budur! demiştim.
Elimdeki gazeteyi koşarak, balkonda oturan Baba'ma götürmüştüm.
Baba! Baksana! Ahmet Hakan ne demiş!?
...
Kahretsin!
O kadar da prova yapmıştım halbuki.
Karşı karşıya geldiğim o anda bu hikayeyi anlatacaktım!
O yazısına neden öyle vurulduğumu...
Bana ne ifade ettiğini...
ve neden o günden sonra O'nu okumaktan hiç vazgeçmediğimi!
...
Kısmet böyleymiş!
Heyecandan ellerim hatta sesim titreyecekmiş...
Ve her zamanki gibi konuşarak çok net ifade edemediklerimi,
yazarak anlatmaya çalışacakmışım...

İtiraf etmeliyim ki, son ana kadar da emin değildim!
Günlerce içimde o deli heyecan ve kocaman bi "acaba?" duygusuyla dolaştım!
Çünkü en nihayetinde - birilerinin- de söylediği gibi;
ben kimdim ki!?
...
Bi kaç gün kalmıştı görüşme gününe...
Özgür! demiştim, bi arkadaşıma.
(sanki haddim -miş- gibi!)
"Ben çok inanıyorum! sence de -sözünün eridir- di mi?"
"Bence öyle!" demişti...
Öyleymiş...!!!
...
O yazıya  neden öyle vurulduğuma gelince;
O yazıda,  belki bi çoğuna çok klasik gelicek bi duygu yatıyor...
Ama; benim  için çok "büyük bi duygu!"
Ve o duygu şu: Ahmet Hakan kimsenin fikrini değil, fikirlerin "hürriyetini" savunuyor...!!!
En çok bunu yaptığı...böyle güzel yaptığı için!
Tüm kalbimle....Teşekkürlerimle...


Bugüne kadar sizinle yapılmış neredeyse bütün röportajları okudum. 
Hemen hemen hepsinde aynı şeyler sorulmuş ve haliyle çok benzer cevaplar alınmış.
Hepsinin bilgisi google da zaten  var; özellikle "tarafınız?" sorusunun cevabını artık hiç merak etmiyorum!  Ben daha "insanlık" hallerinizle ilgili sorular sormak istiyorum...diyip...
ilk sorumu soruyorum;
Ahmet Hakan, büyüyünce ne olmak isteyen bi çocuktu?
Çocukken varmak istediği yerin hayaliyle bugün bulunduğu yerin birbirine mesafesi ne kadar? 
a) tek dolmuşla gidilir
b) yürüme mesafesinde.
c) tam da ordayım.
d) çook uzak!

Yürüme mesafesindeyim...orta tempo bi yürüyüşle on beş yirmi dakika. B diyorum.
Buraya gelmeden önce,  dersimi çalışırken yaptığım şeylerden biri de,  bi fotoğrafınızı seçip baya bi uzun uzun bakmak oldu.  O an yürüttüğüm tahminlerden biri de ;  aklı hep sokaktaki oyunda ama kendi hep ödevinin başında bi çocuk kurdum kafamda. Çok mu sallamışım? :)
Yoksa baya bildiğimiz komşunun bahçelerindeki eriklere dalan bi oğlan çocuğu muydunuz?

- Ortası... ortada bi yer. Ne tamamiyle komşunun bahçesindeki erik ağacına sulanan bi çocuk ne de tamamiyle önündeki işe  konsantre olmuş bi çocuk. İşini de yapan ama oyundan da çok uzak değil!  Bilmem anlatabildim mi?

Anladım...! :)

Okuduğum bi kitapta, bi kadın bi erkeğe  Londra'da bi parktan bahsediyor... "o kadar sakin o kadar efendi bi park ki, bazen tutup silkelemek, küfür edip parkı tahrik etmek , çizgisiden çıkarmak istiyorum!"  Twitterda kendisine yapılan hakaretleri sizin kadar rt leyen yoktur heralde. Peki Ahmet Hakan'ı çizgisinden ne çıkarırdı ya da öyle bi ihtimal var mı?

- Çizgimden çıkmamayı zamanla öğrendim. Çizgiden çıkmamak zamanla öğrenilebilecek bi şey. Beni çizgiden çıkmaya zorlayan tek bi şey vardır. O da anlaşılamamak!!! ama; anlaşılmama halinde bile çizgiden çıkmamayı "zamanla" öğrendim...!

Twitterda çok sık kullandığınız bi cümle var: Bir yurdum klasiğidir aslında. "Annem olaylara karışma!" dedi-yi sık sık yazıyorsunuz. Ordan aklıma gelmiş bir sorudur bu. Kurduğunuz ilişki açısından anneci misinizdir daha çok, babacı mı?

Aileme karşı kadirşinas bir itaaatsizlik içindeyimdir! (gülüyor...) İyilik bilirim ama;  itaatsizimdir! Twitter da anneden bahsetmemin nedeni. hepimizin annelerinin yaklaşımına örnek olsun diye. Annemi çok severim;  o ayrı bi şey ama özünde ne anneci ne babacıyım. Eşit mesafedeyim ikisine de. 

Yazıyorum çünkü? 

Beş nedeni var.
- birincisi, para kazanıyorum, hayatımı yazarak kazanıyorum!
- iki, yazarak kendimi daha iyi ifade ediyorum.
- üç, yapacak başka bi şey yok.
- dört, hayatım boyunca hep yazanlara imrenmişimdir.
- beş, yazı çok bireysel bir iş. Ekip gerektirmiyor. Tek başına yapıyosun ve bu çok hoş bi şey.


Bu belki çok klasik bi soru olucak ama kişisel olarak merak ediyorum. Ahmet Hakan'ın entellektüel yazar tarifi nedir? Entellektüel kime denir?

Entellektüel, sadece tek bir alanda uzmanlaşmış olmamak,sadece uzmanlaştığı alanla ilgili değil, hayatın diğer alanlarıyla ilgili de bilgi sahibi olmak.
Sadece bilgi sahibi olmak yetmez;  onu yorumlamak!
sadece yorumlamak yetmez;  o yorumlarla birlikte, yeni şeyler söylemek!
bu üç koşul bir araya geliyorsa entellektüel olur insan...

Gazetede köşe yazan isimler arasında 10. köy diyebileceğimiz biri var mı, varsa o kim olabilir sizce?

Her yazar için 10.köy söz konusudur. Her yazar için! Tek müstesna, kendilerini güce ve iktidara odaklayan yalakalar hariç! onun dışında her yazar için böyle bi risk vardır...!


Babamın anlattığı bi hikayeydi bu bana. Ecevit'e sormuşlar bi gün. Demirel halkın dilinden çok iyi anlıyor, halkın nabzını tutuyor ama siz hep halktan kopuk olmakla suçlanıyorsunuz.
Ecevit şöyle cevap vermiş: Demirel halka iniyor, ben halkı kendi seviyeme yükseltmek istiyorum!
Ahmet Hakan'ın yazarken hiç bu tip kaygıları oluyor mu? Yoksa -herkes tarafından anlaşılır olmak- her koşulda önceliği mi?

Herkes tarafından anlaşılır olmak her koşulda önceliğimdir!
Halka inmek, halka çıkmak... böyle şeyleri  çok düşünmüyorum.
Birincil önceliğim bu! Sonra başka şeyler gelir  ama; anlaşılır olmak en önce!

Üniversite'de bi hocamız şöyle bi cümle kurmuştu. "Türkiye'de batıdaki  gibi gerçek manada  burjuva kültürü yoktur. hiç bir zaman da olmamıştır. Sadece Para olarak o güce ulaşmış zenginlerimiz var. Bakınız Sabancı bile köy çocuğudur!"  Hal böyleyken kendinizle ilgili -sınıf atladı- yorumlarına gülüp geçiyor musunuz sadece, yoksa zaman zaman kaale alıp cevap verme dürtüsü oluyor mu içinizde?

Gülüp geçiyorum... Tam da üniversitede sizin hocanızın size söylediği o gerekçe nedeniyle!
En burjuvayım diye dolaşanların üç kuşak öncesine git, yer sofrası görürsün...

Bi röportajınızda Fecr suresinin sizin için öneminden bahsetmişsiniz.
Surenin kafiyesi ve okunuşu mu yoksa içeriği mi sizi çok etkiliyor? Ben bilmiyordum açıkçası ama özellikle araştırdım biraz. Surede belirgin olarak bir umut ögesinden söz ediliyor. Kötü şeylerin asla sürüp gitmeyeceği, mutlaka sonunun geleceği vs gibi.

Musikisi çok yüksek... Kuran tabi çok mucizevi bi kitap! O mucizelerin içinde en önemlilerinden birisi de musukisinin  çok yüksek olması, çok yüksek bir edebiyat içermesi. Fecr suresi de benim için bu anlamda en "şah"  suresidir!

Bu da gene benim -kendi adıma- çok kendim için sorduğum bi soru: Yılmaz Özdil kenidisine sorulan " Hükümetle ilgili en ağır eleştirileri yapan yazarlardan birisiniz! Dolaylı da olsa hiç baskı hissediyo musunuz?" sorusuna, Erdoğan beni sever, şaka değil çok ciddiyim! diye bi cevap vermişti. Soruyu soran gazeteci acaba "ironi mi" diye soruyu tekrar soruyor, Yılmaz Özdil de "Hayır! çok ciddiyim!" diye cevabını yineliyordu.  Resmen yazılarındaki samimiyetini sorgulamama neden olmuştu o cevap.
Şimdi samimiyetine çok inandığım bi yazara sormak istiyorum. Melih Gökçek'le twitter da yaptığınız muabbete, yakınlığınıza "romantik bi sosyal demokrat" duygusuyla,  resmen bozuluyorum. :)
Benim bu konuda moralimi düzeltecek ne söyleyebilirsiniz ? :)

(gülüyor...)

-Hiç bir şey! Eğleniyoruz...mavra yapıyoruz. Çok özel bi anlamı yok. 

Bugüne kadar hiç cevap vermediğiniz soru başlıklarından biri de "aşk!" Mahremiyet duygusuna çok inandığınızı kesinlikle cevap vermek istemediğinizi söylemişsiniz her defasında; 

Peki, Ahmet Hakan kadınlarla diyaloğunda ne kadar kibar bi adam desem? 
Mesela kapı açar mı? yol verir mi?
Sigarasını yakar mı?
Yoksa "ne münesabet, ben her koşulda Ahmet Hakan'ım" egosu taşır mısınız?

Ben  kadın ve erkek arasındaki eşitlik fikrini ağır bi şekilde içselleştirmiş bi insanım. Karşımdakine kadınmış erkekmiş diye bakmam. Bir insana karşı ne denli nazik isem, bir kadına da o denli nazik bi insanım. Fark gözetmem! Yapay incelik...normalde adam  çok kabadır, bi kadın  görünce çok başka şekillere girer. Bu tip tavırlardan hoşlanmıyorum. Ama hani protokoler davranışlar vardır, kadınlar önden geçer o tip reveranslar vardır ama; öyle altını çize çize abartılı davranışlar benim yapabileceğim şeyler değil. 
Ayrıca benim kadın arkadaşlarımın hiçbiri böyle protokoler davranışlar beklemezler benden.
Peki hani şu "zeki kadın güzel kadındır!" diyenlerden misiniz, yoksa yalnızca güzel bi kaşın güzel bi kirpiğin büyüsüne kapılabilir misiniz?

Valla ben güzellik çirkinlik kaş göz zeka bunlarla ilgili değilim. Kadınlarla erkeklerle ilgili konuşurken bu unsurlardan behsetmemek lazım. Mahrem bir şeydir bu. Bi kadında o bütünlüğün içinde; bir  "insanda" daha doğrusu o bütünlük içinde değerlendirmek ve kadın-erkekten ziyade "insanlardan" bahsetmemiz daha doğru olur!



 Spor yapıyo musunuz?
-Yürüyüş yapıyorum...

Çaya kaç şeker atıyosunuz?
-Tek.

Nargile içiyor musunuz?
-Öyle bi yere gittiğimizde...zaten nadiren giderim. Elimizde olsun bi şey diye deniyorum ama;  tutkunu değilim.

Hiç dalmak, paraşütle atlamak gibi (bakış açısana göre tabi) çılgınca sayılabilecek şeyler denemek geçiyor mu içinizden ya da daha önce denediniz mi?

-Dalmak hariç,  ekstrem sporların hepsini demode buluyorum. Ayrıca ben her zaman ayaklarım yere bassın isterim. Uçmak kaçmak bunlar bana göre şeyler değil!


Tavuk döner diyince aklıma Mehmet Yaşin geliyor diye bi twit atmıştınız. Çok gülmüştüm.  Peki Yanar döner desem, aklınıza ilk kim gelir? :)

-Aklıma gelenler güç karşısında her iktidara yalakalık yapanlar,  güç karşısında eğilenler, o iktidarda o'cu bu iktidarda bu'cu olanlar! İsim isteme benden, Herkes biliyor isimleri.Yanar dönerlik öyle bir şey.

Bi deniz kenarındasınız, mevsim bahar olsun, tek başınasınız. Çalan şarkı  Ezginin günlüğü şarkının sözleri de şunlar olsun: Kalksam duraktan, dolmuş gibi, arka koltukta unutulmuş gibi, terliklerimle gelsem sana, sonunda aşkı bulmuş gibi!...
O anki duygunuz desem?
a) huzur
b) geçmiş güzel bi hatıra
c) geleceğe dair umut
d) Ezginin günlüğünü sevmem, pek bişey ifade etmezdi.

Yoook Huzur! Severim ezginin günlüğünü. Huzur... Geçmişi yadedecek kadar yaşlı, umut dolu gelecek hayalleri kuracak kadar da genç değilim. O yüzden huzur... 

Gazetedeki odanızdasınız. Kapı açılıyor ve içeri elinde koca bi demetle esmer bi oğlan çocuğu giriyor.  Teşekkür edip çiçeği alıyorsunuz, kartı okuyorsunuz ve yüzünüzde eşsiz bir gülümseme beliriyor...Ne yazıyor olabilirdi ki o gülümsemeyi yaratmış olsun?

-Seni Anlıyorum....!


Vaaoovv bu çok güzeldi...! Peki...başka bi gün, trafiktesiniz... feci bi trafik var, acil bi yere yetişme çabasındasınız, haliyle biraz da gerginsiniz. Tam o sırada insan kılığında tuhaf bi yaratık direksyonu önünüze kırıyor. 

Eeee?

a) camı açıp küfretme ihtimalim var!
b) camı açıp daha kibar bi şekilde "ne yaptığını sanıyosun kardeşim" derdim heralde.
c) camla mamla uğraşmaz kendikendime havazanallah çekerdim:)
d) Oya! ömrümü yedin :)

-Buna da "c" diyorum. Camla mamla uğraşmazdım...o tip diyaloglara  girmem.

Sizi ekranda hep ceket gömlekle görmeye alışığız. Günlük hayatınızda bir okurunuzun sizi yırtık pantolonla görme ihtimali var mı ? 

-Yoo hayır! spor kıyafetlerle görebilirler. ama yırtık pantolon, hayır!!


Kısa Kısa:
En sevdiğiniz Neşat Ertaş türküsü? 
Seher vakti çaldım yarin kapısını...

En sevdiğiniz Ahmet Kaya şarkısı? 
Ahmet Kaya'nın çok şarkısını çok seviyorum... ayırıp söylemeyim şimdi. Neşat Ertaş için de aynısı söz konusu aslında.

En sevdiğiniz Oğuz Atay romanı?
Korkuyu beklerken. Tutunamayanlar' ı da çok severim.  Zaten az romanı var, hepsi çok güzel...hepsini severim...

En sevdiğiniz Nazım Hikmet Şiiri?
Ben Nazım Hikmet'ten çok hoşlanmam ama; Karlı kayın ormanı diyebilirim. Zülfü Livaneli'nin de bestelediği "Ben ordan geçerken biri amca dese gir içeri, girip yerden selamlasam...hane içindekileri..."  sinematografiktir de o, değil mi?

En sevdiğiniz Necip Fazıl şiiri? (Buna ağız dolusu bi cevap veriyor...)
Kaldırımlaaaarrr!!! Kimsesiz çocukların annesi. Kaldırımlaaarrr...çok güzel bi şiirdir!

Son soru: Şu an burda olmaktan mutlu musunuz? (cevap hayır olursa röportaja koymam! :)
Çoookkk! Güneşin sofrası dostların arası...
Güneşin sofrasındayız....dostların arasındayız...!

Çoook teşekkür ederim. Bu ilk röportajımdı sorular biraz "şey" geldiyse ? :))

- Yook Hayır, harika! hiç de "şey" gelmedi! "Hiç tedirgin olmanı gerektirecek bi durum yok . Tam aksine çok güzel sorular çıkarmışsın. Çok farklı, değişik... bu zamana kadar yapılanların dışında bişey olması  da çok güzel oldu...!

...


Naçizane kişisel anekdotlarım :)
- Sesinden ve hitap şeklinden çok etkilendim! Kalemindeki gibi sesinde de "vurgu"  var! :)
Bi cümle kuruyor...o cümlede "bi şeyin" altını çiziyor! "Altını çiziyorum!" demeden çiziyor! ve siz o kelimeyi hemen yakalıyorsunuz.
-Asla üstten bi tavrı yok ama; gereğinden "fazla" mütevazi bi tavrı da yok!
Doğru kelime şu sanırım: İnanılmaz -özgüvenli ve kendinden emin- konuşuyor! 
Söylediğine -kendi inanan- da,   haliyle sizi de "inandırıyor...!"




fotoğraflar: by E. Özlem Sönmez! :))


27 yorum:

  1. Soruların kendi içinde hikayeleri var....
    Muhattabı mest olmuştur her halde..

    Yanımda sohpet eder gibiydiniz..
    Biri bağırarak sorsa keşke bana...
    Bir yazarın röportaj deneyimini film gibi izlediniz...
    Ne hissettiniz..?

    Çok duygulu... çoooookkkk....
    Görmediğim okumadığım tarzda sorulardan oluşmuş bi röportajdı... Soruları cevaplardan çok sevdim desem.. :)

    Du bi daha okuyum şunu.... Tebrik ederim seni...

    YanıtlaSil
  2. Bence tarafını sormalıydınız.. Hangi tarafta olduğunu ya da taraflık hakkındaki fikrini bilmeliydik....

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Google da var bakabilirsiniz ordan!

      Sil
    2. Anlık durumunu merak ettim... değişken ya arkadaş...

      Sil
  3. Kesinlikle bi taraf sorusu olmalıymış!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hala orda mısınız yaa! :)

      Sil
    2. heee... burdayız... bi taraftayız... gelsene :)

      Sil
  4. Şunu söylemek istiyorum ki?
    Röportajlarda... Mikrafonu elinde tutan, ya da soruları soran, yönü çizer.. Ben olsaydımla başlasam.. taraf sorusunu sorardım diyorum.. belki siyasi içerikli...belki aşka meşke kaçan... belki belki belki... bir sürü soru sorardım.. Ama ben değilim Ahmet Hakanın karşısındaki (Kıskançlığım doruk noktaya çıktı burda).. Fırsatı yakalayan (ya da yaratan) bir başkası... Sorularını sormuş... Cevaplarını almış..
    Okunası... bir röportaj olmuş... ben beğendim..
    Emeğinize sağlık...

    YanıtlaSil
  5. iskele sancak programını bıraktı.. sonra dümeni kaybetti... taraf maraf yok adamda... suyun akışına...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Valla twitterde akşama kadar bin kişi aynısını bi benzerini yazıyor bunların. "yeni şeyler" söylemek lazım! Yeni şeyler...Eleştirecekseniz de yeni şeyler bulun derim! nacizane fikrim tabi:)yoksa istediğinizi düşünebilirsiniz...

      Sil
    2. Ozaman bin kişi benle aynı fikirde. Aynı fikri paylaştığım arkadaşlarıma ve isteğiniz üzerine size yeni bir şey söyleyeyim ozaman. Fikrini değiştirmek kötü bir şey değil. Fikrini söylemek kadar, savunmak kadar doğal. Fikrini bulamamak o kötü bi şey işte. Bana Ahmet Hakan öyle geldi, röportajlarından, twitterdan, google dan. Öyle akışına bırakmış, dalgasında geldi ve ifade ettim. "Fikirlerin özgürlüklerini savunan bir adamın" fikirsiz olduğu fikrindeyim.

      Sil
    3. Offff...çok sıkıcın yaaa! valla bak :)) çok "aynı" sın..aynıların tekrarısın...

      Sil
  6. Oya Ahmet Hakan'la röportaj yapacağını duyduğumda önce çok mutlu oldum. Ahmet Hakan'ı severim. Gerçekten. Sevdiğim bir cümle vardır kim söyledi bilmiyorum daha önce "Ben fikirlerimin değil fikirlerim benim kölemdir" diye. Bu cümleye tüm kalbimle katılıyorum ve bu düşüncenin temsilcisi bir yazardır Ahmet Hakan benim için.
    Evet önce çok mutlu oldum. Ama sonra korktum biraz. Ya vazgeçerse, ya hevesimiz kursağımızda kalırsa diye. Çok şükür umduğum ve beklediğim gibi birşey olmadı.Sonra sürenin kısıtlı olması korkuttu beni ya bu süre içinde yeterli derecede hazırlanamazsa Oya diye. Ya sorular yetişmezse diye. Çocuğu üniversite sınavına hazırlanan annelerin heyecanını ve korkusunu hissettim içimde. Okunmuş şeker gönderse miydim acaba yanında İstanbul'a, ya fotoğraf çekecek birisini götürüyor mu yanında, götürüyordur tabi canım Oya bunu getirmez mi aklına, sorular sorular.
    Şimdi okudum röportajı. Ve Oya beklediğimden de iyisini yapmışsın. Hep aynı soruları sorulan farklı bir adamın kendi açından haritasını çıkarmışsın.
    Günlerdir seni tanıyan tanımayan herkese "benim arkadaşım Oya, Ahmet Hakan'la röportaj yapacak" diye anlatırken bir gün raflardaki kitabını göstereceğimi biliyorum, "işte benim arkadaşım, işte Oya, biliyordum, bir gün istediği yerde olacağını biliyordum" diyeceğim.
    Beni çok duygulandırdın Oya. Ve seni çok seviyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Nihancımmmm...! nasıl içten nasıl güzel yazmışsın...bi insanın başına gelebilecek en güzel şeylerden biri, heyecanının mutluluğunun paylaşılması...!!! Öyle bi gün gelir mi...? hiç bilmiyorum! Bildiğim tek şeyi sen de çok iyi biliyosun ki o da çoook istediğim...! eşşek seni! :) gözümden yaş getirdin...ben de seni çoook seviyorum...Çook teşekkür ederim canımın içi...bütün o detaylara takılan aklına ve kalbine...!

      Sil
  7. Mükemmel :) sırada Ayşe Arman olmalı.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Vaaaooovvv! :) Banko atış! umarım diyelim...çok isterim...

      Sil
  8. Farklılığını Farkettirmişsin...Emeğine sağlık..Ayrıca By Özlemi de tebrik ederim.

    YanıtlaSil
  9. Veyselcimmm....! çook teşekkür ederim...

    YanıtlaSil
  10. bir pazar sabahı uzun uzun çalan telefonumu elime aldığımda ekranda ismini görünce bi şaşırmıştım.... çünkü daha ayrılalı nerdeyse üç dört saat yeni olmuştu. ben o gün hayatımda ilk defa bir yazıyı dinlerken tüylerimin diken diken olduğunu hissetmiştim kardeşim bi taraftan ben bi taraftan senin telefondaki sesini dinleren sessiz çığlıklar atıyoduk içimizden okumanı bölmeyelim diye.
    o yazı o kadar inanılmaz o kadar mucize yazıydı ki benim için çünkü daha bir gece önce bahçelinin küçük ara bir sokağında bir balıkçada oturmuş fasıl eşliğinde şarabında vermiş olduğu hafif sarhoşlukla konuşulan bir konudan - ve belki bir daha hiç açılmayacağını bile düşünmüş olabilirim- bu kadar kısa bir sürede bu kadar mükemmel bir yazı çıkmıştı ortaya. sen telefonu kapattıktan sonra kardeşimle birbirimize baktık ve BU NE YAAA !!! demiştik aynı anda.... o gün sabah sana ve kalemine ne kadar inandıysam bu günde hala aynı inancı taşıyorum yüreğimde..
    ve yazdığın her yazı attığın her adım bu inancımı daha bir perçinliyor...
    bu röportajınlada kendini bir kere daha ispatlamış oldun kuzum emeğine yüreğine sağlık :)) ( sen anladın kim olduğumu :)

    YanıtlaSil
  11. İki kız kardeşin büyük olanı...! :) Çook teşekkür ederim...ben de seni seviyorum desem...hepsini karşılar heralde!

    YanıtlaSil
  12. kesinlikle başarılı...bir yazarıın veya sanatçının özkarakterini sanırım bu şekildeki samimi sohbetlerden anlarsınız...ne yazıyorsa adam oymuş diyorum ve bana ic yüzünü gösterdiğiniz içinde teşekkür ediyorum...
    ne bir blog yazarım nede blog okurum denk geldi okudum...seneler evel lisedeki edebiyat hocamız bir kız arkadaşımıza ödev vermişti..git ve Müjdat Gezenle rportaj yap diye..kız oraya gitti ve Müjdat Gezenden azar yedi ve sana ayıracak zamanım yok sen kimsinki diye bağırdı ve günlerce ben sakinleştirdim bu arkadaşımızı..şimdi o kişi iktidara laf atıyorda insanların gözünde değer üstüne değer kazanıyor..ufak yaklaşımlar insanları ölümsüz kılar diyorum.teşekkür ediyorum ve Ahmet Hakanıda takipe alıyorum :)

    YanıtlaSil
  13. Bu ne kadar doğru bi tespit olmuş "ufak yaklaşımlar insanları ölümsüz kılar!" şapka çıkartıyorum bu tanımlamaya. Müjdat Gezen'e ise gerçekten bunu yapmışsa...diyecek söz bulamıyorum. "Sen kimsin?" sorusunun öyle net bi cevabı var ki orda aslında. Keşke ben sizin bi izleyicinizim deseymiş.Ben olmasam o oyunu kime oynayacaksınız diye sorsaymış? Belki de sormuştur, bilemiyorum tabi. Bulunduğu yeri sindirmiş bi insanın üzerine en yakışan elbise tevazu değil midir? Ahmet Hakan o kıyafeti çok güzel taşıyan bir insan! Özellikle "yazar" demedim, taşıdığımız diğer tüm vasıflar "insanlığımızdan" sonra geliyor ya...ondan!

    YanıtlaSil
  14. Yeni yazı yok ya şimdilik, eskilerle ilgileniyorum teker teker :) Ahmet Hakan, "kimsenin fikrini değil, fikirlerin 'hürriyetini' savunuyor" olduğu için, medyadaki bi'kaç demokrasi savaşçısının en önde gideni bence. Üstadın, Twitter ve Instagram'da takipçim olmasının, beni ziyadesiyle gururlandıran bir hadiseye dönüşmesi de, kaleminin gücü ve üslup zenginliğinden olmayıp sadece, bundan kaynaklanmaktadır büyük ölçüde. Bir savaşçı olarak akıbetinin, yel değirmenlerinin ezeli mağlubu Don Quijote gibi olmamasını ve demokrasi savaşında verdiği mücadelenin başarıya ulaştığını görmesini dilerim, bu halkın kurtuluşu adına.
    Bu arada, ekstrem sporlar bağlamında onunla hiç anlaşamadığımızı da bu yazıda fark etmiş oldum :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aşkolsun! Kötü takipçi yeni yazıyı geç farkedermiş! :)) Yazdım bugün. Söylediklerinize bire bir katılıyorum ama ekstrem sporlar için ben de sizin gibi düşünüyorum. çok iyi olmasam da profesyonel dalgıçım ama allahtan dalmak hariç demişti o da! ;)

      Sil
  15. Ama ben buraya yorum yazdığımda, benim ekranımda yoktu yazınız henüz! O yüzden önceden okuduğum ama yorum yazmayı ertelediğim yazılardan birisine sarktım.
    O sebeple, "kötü takipçi" yaftasını boynumdan çıkartın n'olur, taktığınız gibi :)
    Ben de sizin gibi scuba'dan yırttım da, paraşütten çaktım Ahmet Hakan nazarında :)

    YanıtlaSil